الٓر ۚ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ وَقُرْءَانٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿١﴾
Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabin ve apaçik bir Kur'ân'in âyetleridir.
رُّبَمَا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ كَانُواْ مُسْلِمِينَ ﴿٢﴾
Bir zaman gelecek ki inkâr edenler, keske müslüman olsaydik temennisinde bulunacaklardir.
ذَرْهُمْ يَأْكُلُواْ وَيَتَمَتَّعُواْ وَيُلْهِهِمُ ٱلْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٣﴾
Onlari birak yesinler, içsinler, zevk alsinlar; arzu onlari oyalasin ilerde bileceklerdir.
وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌۭ مَّعْلُومٌۭ ﴿٤﴾
Biz hiçbir memleketi (Allah katinda) bilinen bir zamani olmaksizin helak etmedik.
مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ ﴿٥﴾
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.
وَقَالُواْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِى نُزِّلَ عَلَيْهِ ٱلذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌۭ ﴿٦﴾
Dediler ki: "Ey kendisine Kur'ân indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun."
لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِٱلْمَلَٰٓئِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ﴿٧﴾
"Eger peygamberlik davanda dogru kimselerdensen, bize melekleri getirmeliydin."
مَا نُنَزِّلُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَمَا كَانُوٓاْ إِذًۭا مُّنظَرِينَ ﴿٨﴾
Biz o melekleri ancak, hak ile indiririz. Ve indirildikleri vakit de onlara (kâfirlere) hiç mühlet verilmez.
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا ٱلذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ ﴿٩﴾
Hiç süphe yok ki, Kur'ân'i biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacagiz.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِى شِيَعِ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٠﴾
Andolsun, senden önceki milletler arasinda da peygamberler gönderdik.
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿١١﴾
Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmis olmasinlar.
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُۥ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ ﴿١٢﴾
Biz o küfrü suçlularin kalbine iste böyle sokariz.
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٣﴾
Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadiklari için baslarina gelenler) gelip geçmistir.
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًۭا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فَظَلُّواْ فِيهِ يَعْرُجُونَ ﴿١٤﴾
Onlara gökten bir kapi açsak da oradan yukari çiksalar,
لَقَالُوٓاْ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَٰرُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌۭ مَّسْحُورُونَ ﴿١٥﴾
"Gözlerimiz perdelendi, daha dogrusu bize büyü yapilmistir" derler.
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِى ٱلسَّمَآءِ بُرُوجًۭا وَزَيَّنَّٰهَا لِلنَّٰظِرِينَ ﴿١٦﴾
Andolsun biz, gökte birtakim burçlar yarattik ve bakanlar için onu süsledik.
إِلَّا مَنِ ٱسْتَرَقَ ٱلسَّمْعَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿١٨﴾
Ancak kulak hirsizligi eden seytan hariç, onu apaçik bir alev sütunu takip eder.
وَٱلْأَرْضَ مَدَدْنَٰهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ وَأَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَىْءٍۢ مَّوْزُونٍۢ ﴿١٩﴾
Yeryüzünü düzgün bir sekilde yarattik ve oraya sabit daglar yerlestirdik. Orada hikmetle ölçülmüs her seyden bitkiler bitirdik.
وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَٰيِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُۥ بِرَٰزِقِينَ ﴿٢٠﴾
Orada hem sizin için, hem de sizin riziklarini veremediginiz kimseler için geçim yollarini yarattik.
وَإِن مِّن شَىْءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَآئِنُهُۥ وَمَا نُنَزِّلُهُۥٓ إِلَّا بِقَدَرٍۢ مَّعْلُومٍۢ ﴿٢١﴾
Her seyin hazineleri yalniz bizim yanimizdadir. Fakat biz, onu ancak ihtiyaca göre, belli ölçülerde veririz.
وَأَرْسَلْنَا ٱلرِّيَٰحَ لَوَٰقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ فَأَسْقَيْنَٰكُمُوهُ وَمَآ أَنتُمْ لَهُۥ بِخَٰزِنِينَ ﴿٢٢﴾
Biz rüzgarlari asilayici olarak gönderdik ve gökten bir su indirip sizi onunla suladik. O suyu hazinelerde tutan da siz degilsiniz.
وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْىِۦ وَنُمِيتُ وَنَحْنُ ٱلْوَٰرِثُونَ ﴿٢٣﴾
Elbette biz diriltiriz ve biz öldürürüz! Ve hepsinin varisleri de biziz.
وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَـْٔخِرِينَ ﴿٢٤﴾
Andolsun ki biz, içinizden Islâm'da öne geçmek isteyenleri de biliriz, geri kalmak isteyenleri de biliriz.
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُۥ حَكِيمٌ عَلِيمٌۭ ﴿٢٥﴾
Süphesiz Rabbin O'dur ki, onlari kiyamet gününde hesaba çekmek için toplayacaktir. O, hikmet sahibidir, bilendir.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن صَلْصَٰلٍۢ مِّنْ حَمَإٍۢ مَّسْنُونٍۢ ﴿٢٦﴾
Andolsun ki biz insani kuru bir çamurdan, sekillenmis bir balçiktan yarattik.
وَٱلْجَآنَّ خَلَقْنَٰهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ ٱلسَّمُومِ ﴿٢٧﴾
Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir atesten yarattik.
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّى خَٰلِقٌۢ بَشَرًۭا مِّن صَلْصَٰلٍۢ مِّنْ حَمَإٍۢ مَّسْنُونٍۢ ﴿٢٨﴾
Ey Peygamber! Rabbinin meleklere söyle dedigini hatirla: "Ben, kuru balçiktan, sekil verilmis kokusmus çamurdan bir insan yaratacagim."
فَإِذَا سَوَّيْتُهُۥ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِى فَقَعُواْ لَهُۥ سَٰجِدِينَ ﴿٢٩﴾
Ben, onun yaratilisini tamamladigim ve ona ruhumdan üfledigim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanin."
فَسَجَدَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ ﴿٣٠﴾
Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰٓ أَن يَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ ﴿٣١﴾
Yalniz Iblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmisti.
قَالَ يَٰٓإِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ ﴿٣٢﴾
Allah buyurdu ki: "Ey Iblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?"
قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُۥ مِن صَلْصَٰلٍۢ مِّنْ حَمَإٍۢ مَّسْنُونٍۢ ﴿٣٣﴾
Iblis söyle dedi: "Kuru bir çamurdan, sekillenmis bir balçiktan yarattigin bir insana secde edemezdim."
قَالَ فَٱخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌۭ ﴿٣٤﴾
Allah söyle buyurdu: "Öyle ise oradan çik! Sen, artik kovulmus birisin."
وَإِنَّ عَلَيْكَ ٱللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلدِّينِ ﴿٣٥﴾
"Kiyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir."
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِىٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٣٦﴾
Iblis: "Rabbim! Öyle ise insanlarin kabirlerinden kaldirilacaklari güne (kiyamete) kadar bana mühlet ver" dedi.
قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِى لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٣٩﴾
Iblis söyle dedi: "Rabbim! Beni saptirdigin için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahlari süsleyecegim ve onlarin hepsini mutlaka azdiracagim!"
قَالَ هَٰذَا صِرَٰطٌ عَلَىَّ مُسْتَقِيمٌ ﴿٤١﴾
Allah söyle buyurdu: "Iste bana ulasan dosdogru yol budur."
إِنَّ عِبَادِى لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَٰنٌ إِلَّا مَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْغَاوِينَ ﴿٤٢﴾
"Sana uyan azginlardan baska, kullarimin üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur."
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٤٣﴾
"Süphesiz ki onlarin hepsine vaad edilen yer cehennemdir."
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَٰبٍۢ لِّكُلِّ بَابٍۢ مِّنْهُمْ جُزْءٌۭ مَّقْسُومٌ ﴿٤٤﴾
"Cehennemin yedi kapisi vardir. O kapilarin herbiri için birer grup ayrilmistir."
إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍ ﴿٤٥﴾
Allahtan korkanlar, elbette cennetlerde ve pinarlarin basindadirlar.
وَنَزَعْنَا مَا فِى صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَٰنًا عَلَىٰ سُرُرٍۢ مُّتَقَٰبِلِينَ ﴿٤٧﴾
Biz o cennetliklerin kalblerindeki kinleri çikarir atariz. Hepsi kardesler olarak sevinç içinde karsilikli koltuklara otururlar.
لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌۭ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ ﴿٤٨﴾
Orada kendilerine hiçbir yorgunluk gelmeyecek. Oradan çikarilacak da degillerdir.
۞ نَبِّئْ عِبَادِىٓ أَنِّىٓ أَنَا ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٤٩﴾
Kullarima haber ver ki, gerçekten ben çok bagislayici ve pek merhamet ediciyim.
وَأَنَّ عَذَابِى هُوَ ٱلْعَذَابُ ٱلْأَلِيمُ ﴿٥٠﴾
Bununla beraber azabim da çok acikli bir azabdir. Bunlari geçmisten bazi örneklerle açiklamak üzere:
إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلَٰمًۭا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ ﴿٥٢﴾
Hani melekler, Ibrahim'in yanina girdikleri zaman, "selam" demisler, Ibrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demisti.
قَالُواْ لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٍۢ ﴿٥٣﴾
Melekler: "Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir ogul müjdeliyoruz" dediler.
قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِى عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِىَ ٱلْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ﴿٥٤﴾
Ibrahim dedi ki: "Bana ihtiyarlik gelmisken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?"
قَالُواْ بَشَّرْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلْقَٰنِطِينَ ﴿٥٥﴾
Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakin Allah'in rahmetinden ümidini kesenlerden olma!" dediler.
قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ ﴿٥٦﴾
Ibrahim dedi ki: "Rabbimin rahmetinden, sapiklardan baska kim ümit keser?"
قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمٍۢ مُّجْرِمِينَ ﴿٥٨﴾
Melekler söyle dediler: "Biz suçlu bir kavmi cezalandirmak için gönderildik.
إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٥٩﴾
Ancak Lût ailesi müstesnâdir. Biz, onlarin hepsini muhakkak kurtaracagiz.
إِلَّا ٱمْرَأَتَهُۥ قَدَّرْنَآ ۙ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلْغَٰبِرِينَ ﴿٦٠﴾
Yalniz Lût'un karisi müstesnâ, çünkü onun helak edilenlerle birlikte yok edilmesini takdir ettik.
قَالُواْ بَلْ جِئْنَٰكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمْتَرُونَ ﴿٦٣﴾
Elçiler dediler ki: "Bilakis biz sana onlarin süphe ettigi azabi getirdik."
وَأَتَيْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ ﴿٦٤﴾
"Sana gerçegi getirdik; biz elbette dogru söylüyoruz."
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍۢ مِّنَ ٱلَّيْلِ وَٱتَّبِعْ أَدْبَٰرَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌۭ وَٱمْضُواْ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ ﴿٦٥﴾
"Gecenin bir bölümünde aileni yola çikar, sen de arkalarindan yürü ve sizden kimse ardina bakmasin; istenen yere gidin."
وَقَضَيْنَآ إِلَيْهِ ذَٰلِكَ ٱلْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰٓؤُلَآءِ مَقْطُوعٌۭ مُّصْبِحِينَ ﴿٦٦﴾
Biz, Lût'a su kesin emri vahyettik: "Bu kâfirler sabaha çikarken muhakkak kökleri kesilmis olacaktir."
وَجَآءَ أَهْلُ ٱلْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿٦٧﴾
Sehir halki, insan seklindeki güzel yüzlü melekleri görünce, onlara igrenç islerini yapabileceklerini düsünüp sevinerek geldiler.
قَالَ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ ضَيْفِى فَلَا تَفْضَحُونِ ﴿٦٨﴾
Lût, kavmine söyle dedi: "Bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin."
قَالُوٓاْ أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٧٠﴾
Lût kavmi söyle dedi: "Biz sana kimsenin koruyuculugunu yapmamani söylememis miydik?"
قَالَ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِىٓ إِن كُنتُمْ فَٰعِلِينَ ﴿٧١﴾
Lût söyle dedi: "Iste kizlarim! Düsündügünüzü yapacaksaniz (onlarla evlenin).
لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِى سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿٧٢﴾
Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhosluklari içinde bocalayip duruyorlardi.
فَجَعَلْنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةًۭ مِّن سِجِّيلٍ ﴿٧٤﴾
Biz, onlarin sehirlerinin üstünü altina geçirdik ve üzerlerine de balçiktan pisirilmis taslar yagdirdik.
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ ﴿٧٥﴾
Gerçekten bunda, düsünen keskin anlayislilar için ibretler vardir.
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍۢ مُّقِيمٍ ﴿٧٦﴾
Hem o Lût kavminin bulundugu sehir harabesi bir yol üzerinde bulunmaktadir.
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٧٧﴾
Süphesiz ki, bunda iman edenler için bir ibret vardir.
فَٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿٧٩﴾
Biz Eyke halkindan da intikâm aldik. Ikisi de (Eyke ve Medyen) açik bir yol üzerindedir.
وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَٰبُ ٱلْحِجْرِ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٨٠﴾
Süphesiz ki, Hicr halki da peygamberleri yalanladilar.
وَءَاتَيْنَٰهُمْ ءَايَٰتِنَا فَكَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ ﴿٨١﴾
Biz, onlara âyetlerimizi vermistik de onlar, yüz çeviriyorlardi
وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا ءَامِنِينَ ﴿٨٢﴾
Onlar, daglardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardi.
فَمَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ﴿٨٤﴾
Kazanmakta olduklari seyler, onlardan hiçbir zarari savmadi.
وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ ۗ وَإِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَءَاتِيَةٌۭ ۖ فَٱصْفَحِ ٱلصَّفْحَ ٱلْجَمِيلَ ﴿٨٥﴾
Biz gökleri, yeri ve aralarindaki varliklari ancak hak ve hikmetle yarattik ve elbette ki, kiyamet kopacaktir. (Ey Peygamber!) Simdi sen onlara yumusak davran ve güzel muamele et.
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٨٦﴾
Süphesiz Rabbin kemaliyle yaratandir ve iyi bilendir.
وَلَقَدْ ءَاتَيْنَٰكَ سَبْعًۭا مِّنَ ٱلْمَثَانِى وَٱلْقُرْءَانَ ٱلْعَظِيمَ ﴿٨٧﴾
Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayi) ve yüce Kur'ân'i verdik.
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِۦٓ أَزْوَٰجًۭا مِّنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿٨٨﴾
Sakin o kâfirlerden birtakimlarina verip de kendilerini zevklendirdigimiz seye (mal ve servete) heveslenip göz dikeyim deme. Onlardan dolayi üzülme. Müminlere merhamet kanatlarini indir.
كَمَآ أَنزَلْنَا عَلَى ٱلْمُقْتَسِمِينَ ﴿٩٠﴾
(Inanmazsaniz basiniza) tipki o taksimcilere (yahudi ve hiristiyanlara) indirdigimiz azap gibi (bir azab inecektir).
ٱلَّذِينَ جَعَلُواْ ٱلْقُرْءَانَ عِضِينَ ﴿٩١﴾
Onlar, Kur'ân'in bir kismina inanip bir kismina inanmayarak onu kisim kisim böldüler.
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٩٢﴾
(92 - 93) Rabbin hakki için biz, mutlaka onlarin hepsini yaptiklarindan dolayi hesaba çekecegiz.
عَمَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿٩٣﴾
(92 - 93) Rabbin hakki için biz, mutlaka onlarin hepsini yaptiklarindan dolayi hesaba çekecegiz.
فَٱصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ ٱلْمُشْرِكِينَ ﴿٩٤﴾
Simdi sen emrolundugunu açikça teblig et. Müsriklerden yüz çevir.
ٱلَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٩٦﴾
Onlar Allah ile birlikte baskasini ilâh edinenlerdir. Onlar yakinda bileceklerdir.
وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ ﴿٩٧﴾
Gerçekten biliriz ki, onlarin söylediklerine gögsün daraliyor.
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ ٱلسَّٰجِدِينَ ﴿٩٨﴾
O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.