ذَٰلِكَ ٱلْكِتَٰبُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ هُدًۭى لِّلْمُتَّقِينَ ﴿٢﴾
Iste o kitap, bunda süphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.
ٱلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِٱلْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَمِمَّا رَزَقْنَٰهُمْ يُنفِقُونَ ﴿٣﴾
Onlar ki gaybe iman edip namazi dürüst kilarlar ve kendilerine verdigimiz riziktan (Allah yolunda) harcarlar.
وَٱلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَآ أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِٱلْءَاخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ ﴿٤﴾
Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler.
أُوْلَٰٓئِكَ عَلَىٰ هُدًۭى مِّن رَّبِّهِمْ ۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ ﴿٥﴾
Bunlar, iste Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar iste felaha erenlerdir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ سَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾
Su muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.
خَتَمَ ٱللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَعَلَىٰ سَمْعِهِمْ ۖ وَعَلَىٰٓ أَبْصَٰرِهِمْ غِشَٰوَةٌۭ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌۭ ﴿٧﴾
Allah onlarin kalplerini ve kulaklarini mühürlemistir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardir. Ve büyük azab onlaradir.
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَقُولُ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَبِٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ ﴿٨﴾
Insanlardan öyleleri de vardir ki, inanmadiklari halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandik." derler.
يُخَٰدِعُونَ ٱللَّهَ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿٩﴾
Allah'i ve müminleri aldatmaya çalisirlar. Halbuki sirf kendilerini aldatirlar da farkina varmazlar.
فِى قُلُوبِهِم مَّرَضٌۭ فَزَادَهُمُ ٱللَّهُ مَرَضًۭا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌۢ بِمَا كَانُواْ يَكْذِبُونَ ﴿١٠﴾
Kalplerinde hastalik vardir. Allah da onlarin hastaligini arttirmistir. Yalan söylemelerine karsilik onlara elem verici bir azab vardir.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُواْ فِى ٱلْأَرْضِ قَالُوٓاْ إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ ﴿١١﴾
Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çikarmayin." denildiginde: "Biz ancak islah edicileriz." derler.
أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ ٱلْمُفْسِدُونَ وَلَٰكِن لَّا يَشْعُرُونَ ﴿١٢﴾
Iyi bilin ki, onlar ortaligi bozanlarin ta kendileridir, fakat anlamazlar.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ ءَامِنُواْ كَمَآ ءَامَنَ ٱلنَّاسُ قَالُوٓاْ أَنُؤْمِنُ كَمَآ ءَامَنَ ٱلسُّفَهَآءُ ۗ أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ ٱلسُّفَهَآءُ وَلَٰكِن لَّا يَعْلَمُونَ ﴿١٣﴾
Onlara: "Insanlarin (müslümanlarin) inandigi gibi inanin." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandigi gibi mi inanacagiz?" derler. Iyi bilin ki, asil beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
وَإِذَا لَقُواْ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ إِلَىٰ شَيَٰطِينِهِمْ قَالُوٓاْ إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِءُونَ ﴿١٤﴾
Onlar iman edenlere rastladiklari zaman: "Inandik" derler. Fakat seytanlariyle yalniz kaldiklari zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.
ٱللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِى طُغْيَٰنِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿١٥﴾
(Asil) Allah onlarla alay eder ve taskinliklari içinde serserice dolasmalarina mühlet verir.
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشْتَرَوُاْ ٱلضَّلَٰلَةَ بِٱلْهُدَىٰ فَمَا رَبِحَت تِّجَٰرَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ ﴿١٦﴾
Iste onlar o kimselerdir ki, hidayet karsiliginda sapikligi satin aldilar da, ticaretleri kâr etmedi, dogru yolu da bulamadilar.
مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ ٱلَّذِى ٱسْتَوْقَدَ نَارًۭا فَلَمَّآ أَضَآءَتْ مَا حَوْلَهُۥ ذَهَبَ ٱللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِى ظُلُمَٰتٍۢ لَّا يُبْصِرُونَ ﴿١٧﴾
Onlarin durumu, bir ates yakanin durumu gibidir. (Ates) çevresini aydinlatir aydinlatmaz Allah onlarin (gözlerinin) nurlarini giderdi ve onlari karanliklar içinde birakti, artik görmezler.
صُمٌّۢ بُكْمٌ عُمْىٌۭ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿١٨﴾
(Onlar) sagirdirlar, dilsizdirler, kördürler. Artik (hakka) dönmezler.
أَوْ كَصَيِّبٍۢ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فِيهِ ظُلُمَٰتٌۭ وَرَعْدٌۭ وَبَرْقٌۭ يَجْعَلُونَ أَصَٰبِعَهُمْ فِىٓ ءَاذَانِهِم مِّنَ ٱلصَّوَٰعِقِ حَذَرَ ٱلْمَوْتِ ۚ وَٱللَّهُ مُحِيطٌۢ بِٱلْكَٰفِرِينَ ﴿١٩﴾
Yahut (onlarin durumu), gökten bosanan, içinde karanliklar, gök gürlemesi ve simsek(ler) bulunan bir yagmur(a tutulmusun hali) gibidir. Yildirimlardan ölmek korkusuyla parmaklarini kulaklarina tikarlar. Oysa Allah, inkârcilari tamamen kusatmistir.
يَكَادُ ٱلْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَٰرَهُمْ ۖ كُلَّمَآ أَضَآءَ لَهُم مَّشَوْاْ فِيهِ وَإِذَآ أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواْ ۚ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَٰرِهِمْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌۭ ﴿٢٠﴾
O simsek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapiverecek. Önlerini aydinlattimi isiginda yürürler, karanlik üzerlerine çöktümü de dikilip kalirlar. Allah dilemis olsaydi isitmelerini, görmelerini de aliverirdi. Süphesiz Allah her seye kâdirdir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿٢١﴾
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'in) azabindan korunasiniz.
ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ فِرَٰشًۭا وَٱلسَّمَآءَ بِنَآءًۭ وَأَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ فَأَخْرَجَ بِهِۦ مِنَ ٱلثَّمَرَٰتِ رِزْقًۭا لَّكُمْ ۖ فَلَا تَجْعَلُواْ لِلَّهِ أَندَادًۭا وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٢٢﴾
O (Rabb) ki yeri sizin için bir dösek, gögü de bir bina yapti. Gökten su indirdi, onunla size rizik olarak çesitli ürünler çikardi. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a esler kosmayin.
وَإِن كُنتُمْ فِى رَيْبٍۢ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُواْ بِسُورَةٍۢ مِّن مِّثْلِهِۦ وَٱدْعُواْ شُهَدَآءَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٢٣﴾
Eger kulumuz (Muhammed)a indirdigimiz (Kur'ân)den süphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan baska güvendiklerinizin hepsini çagirin; eger dogru iseniz.
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَٱتَّقُواْ ٱلنَّارَ ٱلَّتِى وَقُودُهَا ٱلنَّاسُ وَٱلْحِجَارَةُ ۖ أُعِدَّتْ لِلْكَٰفِرِينَ ﴿٢٤﴾
Yok yapamadiysaniz, ki hiçbir zaman yapamayacaksiniz, o halde yakiti insanlar ve taslar olan, inkârcilar için hazirlanmis atesten sakinin.
وَبَشِّرِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّٰتٍۢ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ ۖ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍۢ رِّزْقًۭا ۙ قَالُواْ هَٰذَا ٱلَّذِى رُزِقْنَا مِن قَبْلُ ۖ وَأُتُواْ بِهِۦ مُتَشَٰبِهًۭا ۖ وَلَهُمْ فِيهَآ أَزْوَٰجٌۭ مُّطَهَّرَةٌۭ ۖ وَهُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٢٥﴾
Inanip yararli isler yapanlara, altlarindan irmaklar akan cennetlerin kendilerine ait oldugunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden riziklandirildiklarinda: "Bu daha önce de riziklandigimiz seydir" derler ve o rizik birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onlarin. Hem onlar orada ebedî kalacaklar.
۞ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَسْتَحْىِۦٓ أَن يَضْرِبَ مَثَلًۭا مَّا بَعُوضَةًۭ فَمَا فَوْقَهَا ۚ فَأَمَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۖ وَأَمَّا ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَآ أَرَادَ ٱللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًۭا ۘ يُضِلُّ بِهِۦ كَثِيرًۭا وَيَهْدِى بِهِۦ كَثِيرًۭا ۚ وَمَا يُضِلُّ بِهِۦٓ إِلَّا ٱلْفَٰسِقِينَ ﴿٢٦﴾
Muhakkak ki Allah bir sivri sinegi, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. Iman edenler bilirler ki, o süphesiz haktir, Rabb'lerindandir. Ama küfre saplananlar: "Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?" derler. Allah onunla birçoklarini sasirtir, yine onunla birçoklarini yola getirir. Onunla ancak o fasiklari sasirtir.
ٱلَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعْدِ مِيثَٰقِهِۦ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ ٱللَّهُ بِهِۦٓ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِى ٱلْأَرْضِ ۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْخَٰسِرُونَ ﴿٢٧﴾
Onlar ki, söz verip andlastiktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'in birlestirmesini emrettigi seyi (iman ve akrabalik baglarini) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Iste zarara ugrayanlar onlardir.
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِٱللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَٰتًۭا فَأَحْيَٰكُمْ ۖ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٢٨﴾
Allah'i nasil inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.
هُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ لَكُم مَّا فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًۭا ثُمَّ ٱسْتَوَىٰٓ إِلَى ٱلسَّمَآءِ فَسَوَّىٰهُنَّ سَبْعَ سَمَٰوَٰتٍۢ ۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌۭ ﴿٢٩﴾
O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratti . Sonra göge yöneldi, onlari yedi gök olarak düzenledi. O, her seyi bilir.
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّى جَاعِلٌۭ فِى ٱلْأَرْضِ خَلِيفَةًۭ ۖ قَالُوٓاْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ ٱلدِّمَآءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ ۖ قَالَ إِنِّىٓ أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٣٠﴾
Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacagim" demisti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksin? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.
وَعَلَّمَ ءَادَمَ ٱلْأَسْمَآءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى ٱلْمَلَٰٓئِكَةِ فَقَالَ أَنۢبِـُٔونِى بِأَسْمَآءِ هَٰٓؤُلَآءِ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٣١﴾
Ve Âdem'e isimlerin hepsini ögretti, sonra onlari meleklere gösterip: "Haydi davanizda sadiksaniz bana sunlari isimleriyle haber verin." dedi.
قَالُواْ سُبْحَٰنَكَ لَا عِلْمَ لَنَآ إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَآ ۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْعَلِيمُ ٱلْحَكِيمُ ﴿٣٢﴾
Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize ögrettiginden baska bir bilgimiz yoktur. Süphesiz sen bilensin, hakîmsin".
قَالَ يَٰٓـَٔادَمُ أَنۢبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ ۖ فَلَمَّآ أَنۢبَأَهُم بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّىٓ أَعْلَمُ غَيْبَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ ﴿٣٣﴾
(Allah): "Ey Âdem, bunlara onlari isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onlari haber verince, (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarini bilirim, sizin açikladiginizi da, içinizde gizlediginizi de bilirim" dememis miydim?" dedi.
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَٰٓئِكَةِ ٱسْجُدُواْ لِءَادَمَ فَسَجَدُوٓاْ إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَٱسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٣٤﴾
Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalniz Iblis dayatti, kibrine yediremedi, inkârcilardan oldu.
وَقُلْنَا يَٰٓـَٔادَمُ ٱسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ ٱلْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ ٱلشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٣٥﴾
Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve esin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediginiz yerde bol bol yeyin, fakat su agaca yaklasmayin, yoksa zalimlerden olursunuz."
فَأَزَلَّهُمَا ٱلشَّيْطَٰنُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ ۖ وَقُلْنَا ٱهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۭ ۖ وَلَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّۭ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٍۢ ﴿٣٦﴾
Bunun üzerine seytan onlari(n ayagini) oradan kaydirdi, içinde bulunduklari (cennet yurdu)ndan çikardi. Biz de: "Birbirinize düsman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardir." dedik.
فَتَلَقَّىٰٓ ءَادَمُ مِن رَّبِّهِۦ كَلِمَٰتٍۢ فَتَابَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٣٧﴾
Derken Âdem Rabb'indan birtakim kelimeler aldi, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.
قُلْنَا ٱهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعًۭا ۖ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّى هُدًۭى فَمَن تَبِعَ هُدَاىَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٣٨﴾
Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim tarafimdan bir hidayet rehberi geldiginde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardir.
وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآ أُوْلَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٣٩﴾
Inkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardir.
يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱذْكُرُواْ نِعْمَتِىَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُواْ بِعَهْدِىٓ أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّٰىَ فَٱرْهَبُونِ ﴿٤٠﴾
Ey Israilogullari, size verdigim nimetimi hatirlayin, bana verdiginiz sözü tutun ki, ben de size verdigim sözü tutayim ve sadece benden korkun!
وَءَامِنُواْ بِمَآ أَنزَلْتُ مُصَدِّقًۭا لِّمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُوٓاْ أَوَّلَ كَافِرٍۭ بِهِۦ ۖ وَلَا تَشْتَرُواْ بِـَٔايَٰتِى ثَمَنًۭا قَلِيلًۭا وَإِيَّٰىَ فَٱتَّقُونِ ﴿٤١﴾
Yaninizdakini (Tevrat'i) tasdik edici olarak indirdigim (Kur'ân)a iman edin, O'nu, inkar edenlerin ilki siz olmayin, benim âyetlerimi birkaç paraya degismeyin. Ancak benden korkun.
وَلَا تَلْبِسُواْ ٱلْحَقَّ بِٱلْبَٰطِلِ وَتَكْتُمُواْ ٱلْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٤٢﴾
Hakk'i batila karistirip da, bile bile hakki gizlemeyin.
وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَ وَٱرْكَعُواْ مَعَ ٱلرَّٰكِعِينَ ﴿٤٣﴾
Hem namazi dosdogru kilin, zekati verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
۞ أَتَأْمُرُونَ ٱلنَّاسَ بِٱلْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ ٱلْكِتَٰبَ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٤٤﴾
Insanlara iyiligi emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)i okuyorsunuz. Hâlâ aklinizi basiniza almayacak misiniz?
وَٱسْتَعِينُواْ بِٱلصَّبْرِ وَٱلصَّلَوٰةِ ۚ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى ٱلْخَٰشِعِينَ ﴿٤٥﴾
Bir de sabirla, namazla yardim isteyin. Süphesiz bu, (Allah'a) saygili olanlardan baskasina agir gelir.
ٱلَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَٰقُواْ رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَٰجِعُونَ ﴿٤٦﴾
Onlar ki, Rablerine kavusacaklarini ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler.
يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱذْكُرُواْ نِعْمَتِىَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّى فَضَّلْتُكُمْ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٤٧﴾
Ey Israilogullari! Size verdigim nimeti ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kildigimi hatirlayin.
وَٱتَّقُواْ يَوْمًۭا لَّا تَجْزِى نَفْسٌ عَن نَّفْسٍۢ شَيْـًۭٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَٰعَةٌۭ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌۭ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٤٨﴾
Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir sey ödeyemez, kimseden sefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alinmaz ve onlara hiçbir yardim da yapilmaz.
وَإِذْ نَجَّيْنَٰكُم مِّنْ ءَالِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوٓءَ ٱلْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَآءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَآءَكُمْ ۚ وَفِى ذَٰلِكُم بَلَآءٌۭ مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌۭ ﴿٤٩﴾
(Hem hatirlayin ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardik, (onlar) size azabin en kötüsünü reva görüyor, ogullarinizi bogazliyor, kadinlarinizi sag birakiyorlardi. Ve bunda size Rabbiniz tarafindan büyük bir imtihan vardi.
وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ ٱلْبَحْرَ فَأَنجَيْنَٰكُمْ وَأَغْرَقْنَآ ءَالَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ ﴿٥٠﴾
Hani bir zamanlar sizin için denizi yarip, sizi kurtardik da Firavun'un adamlarini suda bogduk, siz de bakip duruyordunuz.
وَإِذْ وَٰعَدْنَا مُوسَىٰٓ أَرْبَعِينَ لَيْلَةًۭ ثُمَّ ٱتَّخَذْتُمُ ٱلْعِجْلَ مِنۢ بَعْدِهِۦ وَأَنتُمْ ظَٰلِمُونَ ﴿٥١﴾
Hani bir zamanlar Musa'ya kirk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasindan buzagiyi put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُم مِّنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٢﴾
Sonra yine de sizi affettik, artik sükretmeniz gerekiyordu.
وَإِذْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿٥٣﴾
Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabi ve furkani verdik, gerekirdi ki, dogru yolda gidesiniz.
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِۦ يَٰقَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُم بِٱتِّخَاذِكُمُ ٱلْعِجْلَ فَتُوبُوٓاْ إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَٱقْتُلُوٓاْ أَنفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌۭ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٥٤﴾
Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzagiyi put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmaniz Bârî Teâlâniz katinda sizin için hayirlidir, böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o Tevvab ve Rahîm'dir.
وَإِذْ قُلْتُمْ يَٰمُوسَىٰ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى ٱللَّهَ جَهْرَةًۭ فَأَخَذَتْكُمُ ٱلصَّٰعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ ﴿٥٥﴾
Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'i açikça görmedikçe senin sözünle asla inanmayacagiz." demistiniz de bunun üzerine sizi yildirim çarpmisti ve siz de bakakalmistiniz.
ثُمَّ بَعَثْنَٰكُم مِّنۢ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٦﴾
Sonra sükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardindan yeniden diriltmistik.
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ ٱلْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ ٱلْمَنَّ وَٱلسَّلْوَىٰ ۖ كُلُواْ مِن طَيِّبَٰتِ مَا رَزَقْنَٰكُمْ ۖ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٥٧﴾
Ve üstünüze o bulutu gölge yaptik, ve size ihsan ettigimiz hos riziklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvasi ve bildircin indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardi.
وَإِذْ قُلْنَا ٱدْخُلُواْ هَٰذِهِ ٱلْقَرْيَةَ فَكُلُواْ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًۭا وَٱدْخُلُواْ ٱلْبَابَ سُجَّدًۭا وَقُولُواْ حِطَّةٌۭ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَٰيَٰكُمْ ۚ وَسَنَزِيدُ ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿٥٨﴾
Hani bir zamanlar "Su sehre girin de onun nimetlerinden dilediginiz sekilde bol bol yiyin ve kapidan secde ederek girin ve "hitta" (bizi bagisla!) deyin ki, size, hatalarinizi magfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttiracagiz" dedik.
فَبَدَّلَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ قَوْلًا غَيْرَ ٱلَّذِى قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ رِجْزًۭا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ ﴿٥٩﴾
Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü degistirdiler, onu kendilerine söylenildiginden baska bir sekle soktular. Biz de kötülük yaptiklari için o zalimlere murdar bir azap indirdik.
۞ وَإِذِ ٱسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِۦ فَقُلْنَا ٱضْرِب بِّعَصَاكَ ٱلْحَجَرَ ۖ فَٱنفَجَرَتْ مِنْهُ ٱثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًۭا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍۢ مَّشْرَبَهُمْ ۖ كُلُواْ وَٱشْرَبُواْ مِن رِّزْقِ ٱللَّهِ وَلَا تَعْثَوْاْ فِى ٱلْأَرْضِ مُفْسِدِينَ ﴿٦٠﴾
Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemisti, biz de "asanla tasa vur!" demistik, bunun üzerine o tastan on iki pinar fiskirmisti. Her kisim insan kendi su alacagi yeri bildi. Allah'in rizkindan yiyin ve için de bozgunculuk ve saldirganlik yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.
وَإِذْ قُلْتُمْ يَٰمُوسَىٰ لَن نَّصْبِرَ عَلَىٰ طَعَامٍۢ وَٰحِدٍۢ فَٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلْأَرْضُ مِنۢ بَقْلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا ۖ قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ ٱلَّذِى هُوَ أَدْنَىٰ بِٱلَّذِى هُوَ خَيْرٌ ۚ ٱهْبِطُواْ مِصْرًۭا فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ ۗ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ ٱلذِّلَّةُ وَٱلْمَسْكَنَةُ وَبَآءُو بِغَضَبٍۢ مِّنَ ٱللَّهِ ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَيَقْتُلُونَ ٱلنَّبِيِّۦنَ بِغَيْرِ ٱلْحَقِّ ۗ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَواْ وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ ﴿٦١﴾
Hani bir zamanlar, "Ey Musa, biz tek çesit yemege asla katlanamayacagiz, yeter artik bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetistirdigi seylerden; sebzesinden, kabagindan, sarmisagindan, mercimeginden ve soganindan çikarsin." dediniz. O da size "O üstün olani daha asagi olanla degistirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya konaklayin o vakit istediginiz elbette olacaktir." dedi. Üzerlerine zillet ve meskenet damgasi vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba ugradilar. Evet öyle oldu, çünkü Allah'in âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksiz yere peygamberleri öldürüyorlardi. Evet öyle oldu, çünkü isyana daliyorlar ve asiri gidiyorlardi.
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَٱلَّذِينَ هَادُواْ وَٱلنَّصَٰرَىٰ وَٱلصَّٰبِـِٔينَ مَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَعَمِلَ صَٰلِحًۭا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٢﴾
Süphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hiristiyanlar ve sabiîler, bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel islerse elbette Rabbleri katinda bunlarin ecirleri vardir, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak degillerdir.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُواْ مَآ ءَاتَيْنَٰكُم بِقُوَّةٍۢ وَٱذْكُرُواْ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿٦٣﴾
Hani bir zamanlar sizden mîsak (saglam bir söz) almistik, Tur'u üstünüze kaldirip demistik ki; size verdigimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden gafil olmayin, gerek ki, korunursunuz.
ثُمَّ تَوَلَّيْتُم مِّنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ ۖ فَلَوْلَا فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُۥ لَكُنتُم مِّنَ ٱلْخَٰسِرِينَ ﴿٦٤﴾
Sonra verdiginiz sözün arkasindan yüz çevirdiniz, eger üzerinizde Allah'in lütfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara ugrayanlardan olurdunuz.
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ ٱلَّذِينَ ٱعْتَدَوْاْ مِنكُمْ فِى ٱلسَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَٰسِـِٔينَ ﴿٦٥﴾
Içinizden cumartesi günü yasagini çigneyenleri elbette bilirsiniz. Iste bundan dolayi onlara "sefil maymunlar olun!" dedik.
فَجَعَلْنَٰهَا نَكَٰلًۭا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةًۭ لِّلْمُتَّقِينَ ﴿٦٦﴾
Bu ibret dolu cezayi öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir ögüt yaptik.
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِۦٓ إِنَّ ٱللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تَذْبَحُواْ بَقَرَةًۭ ۖ قَالُوٓاْ أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًۭا ۖ قَالَ أَعُوذُ بِٱللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ ٱلْجَٰهِلِينَ ﴿٦٧﴾
Hani bir zamanlar Musa kavmine demisti ki Allah, size bir bakara (sigir) bogazlamanizi emrediyor. Onlar da "Sen bizimle egleniyor, alay mi ediyorsun?" dediler. Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a siginirim." dedi.
قَالُواْ ٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِىَ ۚ قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌۭ لَّا فَارِضٌۭ وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌۢ بَيْنَ ذَٰلِكَ ۖ فَٱفْعَلُواْ مَا تُؤْمَرُونَ ﴿٦٨﴾
Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açiklasin." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yasli, ne de pek taze, ikisi arasi dinç bir sigirdir, haydi emrolundugunuz isi yapiniz." dedi.
قَالُواْ ٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا ۚ قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌۭ صَفْرَآءُ فَاقِعٌۭ لَّوْنُهَا تَسُرُّ ٱلنَّٰظِرِينَ ﴿٦٩﴾
Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açiklasin." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsari bir sigirdir." dedi.
قَالُواْ ٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِىَ إِنَّ ٱلْبَقَرَ تَشَٰبَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّآ إِن شَآءَ ٱللَّهُ لَمُهْتَدُونَ ﴿٧٠﴾
Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açiklasin, çünkü o bize biraz karisik geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz." dediler.
قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌۭ لَّا ذَلُولٌۭ تُثِيرُ ٱلْأَرْضَ وَلَا تَسْقِى ٱلْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌۭ لَّا شِيَةَ فِيهَا ۚ قَالُواْ ٱلْـَٰٔنَ جِئْتَ بِٱلْحَقِّ ۚ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُواْ يَفْعَلُونَ ﴿٧١﴾
Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte kosulup tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacasi olmayan bir sigirdir". Onlar da: "Iste tam simdi gerçegi ortaya koydun." dediler. Nihayet onu bulup bogazladilar. Az kaldi yapmayacaklardi.
وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًۭا فَٱدَّٰرَْٰٔتُمْ فِيهَا ۖ وَٱللَّهُ مُخْرِجٌۭ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ ﴿٧٢﴾
Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüstünüz de onun hakkinda birbirinizle atismis ve onu üstünüzden atmistiniz, halbuki Allah, saklamis oldugunuzu açiga çikaracakti.
فَقُلْنَا ٱضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا ۚ كَذَٰلِكَ يُحْىِ ٱللَّهُ ٱلْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٧٣﴾
Iste bundan dolayi, o sigirin bir parçasi ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri iste böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklinizi basiniza toplarsiniz.
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَهِىَ كَٱلْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةًۭ ۚ وَإِنَّ مِنَ ٱلْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ ٱلْأَنْهَٰرُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ ٱلْمَآءُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ ٱللَّهِ ۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٧٤﴾
Sonra bunun arkasindan yine kalbleriniz katilasti, simdi de tas gibi, ya da tastan da beter hale geldi. Çünkü taslardan öylesi var ki; içinden nehirler kayniyor, yine öylesi var ki, çatliyor da bagrindan sular fiskiriyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlaniyor... Ve sizin neler yaptiginizdan Allah gafil degildir.
۞ أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُواْ لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌۭ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَٰمَ ٱللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُۥ مِنۢ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٧٥﴾
Simdi bunlarin, size hemen inanacaklarini ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardi ki, Allah'in kelâmini isitirlerdi de sonra ona akillari yattigi halde bile bile onu tahrif ederlerdi.
وَإِذَا لَقُواْ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍۢ قَالُوٓاْ أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ ٱللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَآجُّوكُم بِهِۦ عِندَ رَبِّكُمْ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٧٦﴾
Üstelik iman edenlere rastladiklarinda inandik derler, birbirleriyle basbasa kaldiklari zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansinlar diye mi tutup Allah'in size açikladigi gerçekleri onlara da söylüyorsunuz? Hiç akliniz yok mu be?" derlerdi.
أَوَلَا يَعْلَمُونَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٧﴾
Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sir olarak saklar ve neyi açikça söylerlerse Allah hepsini bilir.
وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ ٱلْكِتَٰبَ إِلَّآ أَمَانِىَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ ﴿٧٨﴾
Bunlarin bir de ümmî (okuma yazmasi olmayan) kismi vardir, kitabi bilmezler, ancak birtakim kuruntu yiginina, bos saplantilara kapilir ve zan içinde dolasir dururlar.
فَوَيْلٌۭ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ ٱلْكِتَٰبَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَٰذَا مِنْ عِندِ ٱللَّهِ لِيَشْتَرُواْ بِهِۦ ثَمَنًۭا قَلِيلًۭا ۖ فَوَيْلٌۭ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌۭ لَّهُم مِّمَّا يَكْسِبُونَ ﴿٧٩﴾
Bunlarin bir de ümmî (okuma yazmasi olmayan) kismi vardir, kitabi bilmezler, ancak birtakim kuruntu yiginina, bos saplantilara kapilir ve zan içinde dolasir dururlar.
وَقَالُواْ لَن تَمَسَّنَا ٱلنَّارُ إِلَّآ أَيَّامًۭا مَّعْدُودَةًۭ ۚ قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِندَ ٱللَّهِ عَهْدًۭا فَلَن يُخْلِفَ ٱللَّهُ عَهْدَهُۥٓ ۖ أَمْ تَقُولُونَ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٨٠﴾
Bir de dediler ki: "Bize sayili birkaç günden baska asla ates azabi dokunmaz". De ki; "Siz Allah'dan bir ahit mi aldiniz? Böyle ise Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah'a karsi bilemeyeceginiz seyleri mi söylüyorsunuz?"
بَلَىٰ مَن كَسَبَ سَيِّئَةًۭ وَأَحَٰطَتْ بِهِۦ خَطِيٓـَٔتُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٨١﴾
Evet kim bir günah islemis de kendi günahi kendisini her yandan kusatmis ise, iste öyleleri ates ehlidirler ve orada ebedî kalicidirlar.
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أُوْلَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٨٢﴾
Iman edip salih ameller isleyenler, iste öyleleri de cennet ehlidirler ve orada ebedî kalicidirlar.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا ٱللَّهَ وَبِٱلْوَٰلِدَيْنِ إِحْسَانًۭا وَذِى ٱلْقُرْبَىٰ وَٱلْيَتَٰمَىٰ وَٱلْمَسَٰكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْنًۭا وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًۭا مِّنكُمْ وَأَنتُم مُّعْرِضُونَ ﴿٨٣﴾
Hani bir vakitler Israilogullari'ndan söylece mîsak (kesin bir söz) almistik: Allah'dan baskasina tapmayacaksiniz, ana-babaya iyilik, yakinligi olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksiniz, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazi kilacak, zekati vereceksiniz. Sonra çok aziniz müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَآءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَٰرِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ ﴿٨٤﴾
Yine bir zamanlar mîsakinizi almistik; birbirinizin kanlarini dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarinizdan çikarmiyacaksiniz. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrariniza sahit de oldunuz.
ثُمَّ أَنتُمْ هَٰٓؤُلَآءِ تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًۭا مِّنكُم مِّن دِيَٰرِهِمْ تَظَٰهَرُونَ عَلَيْهِم بِٱلْإِثْمِ وَٱلْعُدْوَٰنِ وَإِن يَأْتُوكُمْ أُسَٰرَىٰ تُفَٰدُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ ۚ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ ٱلْكِتَٰبِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍۢ ۚ فَمَا جَزَآءُ مَن يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنكُمْ إِلَّا خِزْىٌۭ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا ۖ وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰٓ أَشَدِّ ٱلْعَذَابِ ۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٨٥﴾
Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarindan çikariyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düsmanlik güdüyor ve bu konuda birlesip birbirinize arka çikiyorsunuz, sayet size esir olarak gelirlerse fidyelesmeye kalkiyorsunuz. Halbuki yurtlarindan çikarilmalari size haram kilinmis idi. Yoksa siz kitabin bir kismina inanip bir kismini inkâr mi ediyorsunuz? Su halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatinda perisanliktan baska ne kazanirlar, kiyamet gününde de en siddetli azaba ugratilirlar. Allah, yaptiklarinizdan gafil degildir.
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشْتَرَوُاْ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا بِٱلْءَاخِرَةِ ۖ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ ٱلْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٨٦﴾
Bunlar ahireti, dünya hayatina satmis kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardim da gelmez.
وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَقَفَّيْنَا مِنۢ بَعْدِهِۦ بِٱلرُّسُلِ ۖ وَءَاتَيْنَا عِيسَى ٱبْنَ مَرْيَمَ ٱلْبَيِّنَٰتِ وَأَيَّدْنَٰهُ بِرُوحِ ٱلْقُدُسِ ۗ أَفَكُلَّمَا جَآءَكُمْ رَسُولٌۢ بِمَا لَا تَهْوَىٰٓ أَنفُسُكُمُ ٱسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًۭا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًۭا تَقْتُلُونَ ﴿٨٧﴾
Celâlim hakki için Musa'ya o kitabi verdik, arkasindan birtakim peygamberler de gönderdik, hele Meryem oglu Isa'ya apaçik mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoslanmayacagi bir emirle gelen her peygambere kafa mi tutacaksiniz? Kibrinize dokundugu için onlarin bir kismina yalan diyecek, bir kismini da öldürecek misiniz?
وَقَالُواْ قُلُوبُنَا غُلْفٌۢ ۚ بَل لَّعَنَهُمُ ٱللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلًۭا مَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٨٨﴾
(Yahudiler, peygamberimize karsi alayli bir ifade ile): "Bizim kalblerimiz kiliflidir." dediler. Bilakis Allah, onlari kâfirlikleri yüzünden lanetledi. Bundan dolayi çok az imana gelirler.
وَلَمَّا جَآءَهُمْ كِتَٰبٌۭ مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٌۭ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَآءَهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِۦ ۚ فَلَعْنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٨٩﴾
Yanlarindakini tasdik etmek üzere onlara Allah katindan bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karsi onunla yardim isteyip durduklari halde, o tanidiklari kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. Iste bundan dolayi Allah'in laneti kâfirleredir.
بِئْسَمَا ٱشْتَرَوْاْ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُواْ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بَغْيًا أَن يُنَزِّلَ ٱللَّهُ مِن فَضْلِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِۦ ۖ فَبَآءُو بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍۢ ۚ وَلِلْكَٰفِرِينَ عَذَابٌۭ مُّهِينٌۭ ﴿٩٠﴾
Ne kadar çirkindir o ugruna kendilerini sattiklari sey ki; Allah'in kullarindan diledigine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. Iste bu yüzden de gazap üstüne gazaba ugradilar. Can yakici azap asil kâfirler içindir.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ ءَامِنُواْ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُواْ نُؤْمِنُ بِمَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَآءَهُۥ وَهُوَ ٱلْحَقُّ مُصَدِّقًۭا لِّمَا مَعَهُمْ ۗ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنۢبِيَآءَ ٱللَّهِ مِن قَبْلُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٩١﴾
Onlara, "Allah ne indirdiyse ona iman edin." denildigi zaman, onlar "Biz kendimize indirilene iman ederiz." derler ve ondan baskasini inkâr ederler. Oysa yanlarindaki Tevrat'i tasdik eden gerçek vahiy odur. Onlara de ki; "Peki madem gerçek mümin sizsiniz de ne diye daha önce Allah'in peygamberlerini öldürüyordunuz?
۞ وَلَقَدْ جَآءَكُم مُّوسَىٰ بِٱلْبَيِّنَٰتِ ثُمَّ ٱتَّخَذْتُمُ ٱلْعِجْلَ مِنۢ بَعْدِهِۦ وَأَنتُمْ ظَٰلِمُونَ ﴿٩٢﴾
Celâlim hakki için Musa size belgelerle gelmisti de onun arkasindan tuttunuz o buzagiya taptiniz. Siz iste o zâlimlersiniz.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَٰقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُواْ مَآ ءَاتَيْنَٰكُم بِقُوَّةٍۢ وَٱسْمَعُواْ ۖ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِى قُلُوبِهِمُ ٱلْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ ۚ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُم بِهِۦٓ إِيمَٰنُكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٩٣﴾
Bir zamanlar size, "verdigimiz kitaba kuvvetle sarilin ve onu dinleyin." diye Tûr'u tepenize kaldirip mîsakinizi aldik. (O yahudiler): "Duyduk, dinledik, isyan ettik." dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayi yüreklerinde besleyip büyüttüler. De ki, "Eger siz mümin kimseler iseniz, bu imaniniz size ne çirkin seyler emrediyor!
قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ ٱلدَّارُ ٱلْءَاخِرَةُ عِندَ ٱللَّهِ خَالِصَةًۭ مِّن دُونِ ٱلنَّاسِ فَتَمَنَّوُاْ ٱلْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٩٤﴾
De ki; Allah yaninda ahiret yurdu (cennet) baskalarinin degil de yalnizca sizin ise, eger iddianizda da sadik iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz.
وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًۢا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٩٥﴾
Fakat elleriyle isledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni edemiyecekler. Allah o zâlimleri bilir.
وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ ٱلنَّاسِ عَلَىٰ حَيَوٰةٍۢ وَمِنَ ٱلَّذِينَ أَشْرَكُواْ ۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍۢ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِۦ مِنَ ٱلْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ ۗ وَٱللَّهُ بَصِيرٌۢ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿٩٦﴾
Elbette onlari insanlarin hayata en hirsli, en düskün olanlari olarak bulacak, hatta müsriklerden bile daha düskün bulacaksin. Onlarin her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yasamak kendisini azaptan kurtarip uzaklastiracak degildir. Allah, onlarin neler yaptigini görüp duruyor.
قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّۭا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُۥ نَزَّلَهُۥ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ ٱللَّهِ مُصَدِّقًۭا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًۭى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿٩٧﴾
Söyle; her kim Cebrail'e düsman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'i senin kalbine Allah'in izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayici, müminlere hidayet ve müjde kaynagi olmak üzere o indirdi.
مَن كَانَ عَدُوًّۭا لِّلَّهِ وَمَلَٰٓئِكَتِهِۦ وَرُسُلِهِۦ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَىٰلَ فَإِنَّ ٱللَّهَ عَدُوٌّۭ لِّلْكَٰفِرِينَ ﴿٩٨﴾
Her kim Allah'a, Allah'in meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düsman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düsmanidir.
وَلَقَدْ أَنزَلْنَآ إِلَيْكَ ءَايَٰتٍۭ بَيِّنَٰتٍۢ ۖ وَمَا يَكْفُرُ بِهَآ إِلَّا ٱلْفَٰسِقُونَ ﴿٩٩﴾
Sanim hakki için sana çok açik âyetler; parlak mucizeler indirdik. Öyle ki, iman sahasindan uzaklasmis fasiklardan baskasi onlari inkâr etmez.
أَوَكُلَّمَا عَٰهَدُواْ عَهْدًۭا نَّبَذَهُۥ فَرِيقٌۭ مِّنْهُم ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿١٠٠﴾
O fasiklar hem bunlari tanimiyacaklar, hem de ne zaman bir ahd üzerine antlasma yapsalar, her defasinda mutlaka içlerinden bir güruh çikip onu bozacak ve ativerecek öyle mi? Hatta az bir güruh degil, onlarin çogu ahit tanimaz imansizlardir.
وَلَمَّا جَآءَهُمْ رَسُولٌۭ مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٌۭ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌۭ مِّنَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلْكِتَٰبَ كِتَٰبَ ٱللَّهِ وَرَآءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٠١﴾
Üstelik Allah tarafindan onlara, yanlarindaki kitabi tasdik edici bir peygamber gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kismi, Allah'in kitabini sirtlarindan geriye attilar, sanki hiçbir sey bilmiyorlarmis gibi yaptilar.
وَٱتَّبَعُواْ مَا تَتْلُواْ ٱلشَّيَٰطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَٰنَ ۖ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَٰنُ وَلَٰكِنَّ ٱلشَّيَٰطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ ٱلنَّاسَ ٱلسِّحْرَ وَمَآ أُنزِلَ عَلَى ٱلْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَٰرُوتَ وَمَٰرُوتَ ۚ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَآ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌۭ فَلَا تَكْفُرْ ۖ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِۦ بَيْنَ ٱلْمَرْءِ وَزَوْجِهِۦ ۚ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِۦ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ ٱللَّهِ ۚ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ ۚ وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ ٱشْتَرَىٰهُ مَا لَهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ مِنْ خَلَٰقٍۢ ۚ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْاْ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمْ ۚ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ ﴿١٠٢﴾
Tuttular da Süleyman mülküne dair seytanlarin uydurup izledikleri seyin ardina düstüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadi, lakin o seytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir ögretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki melege indirilen seyleri ögretiyorlardi. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakin sihir yapip da kâfir olmayin!" demeden kimseye birsey ögretmezlerdi. Iste bunlardan kari ile kocanin arasini ayiracak seyler ögreniyorlardi. Fakat Allah'in izni olmadikça bununla kimseye zarar verebilecek degillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda saglamayacak bir sey ögreniyorlardi. Yemin olsun ki, onu her kim satin alirsa, onu alanin ahirette bir nasibi olmayacagini da çok iyi biliyorlardi. Hakkiyle bilselerdi, ugruna canlarini sattiklari sey ne çirkin bir seydi.
وَلَوْ أَنَّهُمْ ءَامَنُواْ وَٱتَّقَوْاْ لَمَثُوبَةٌۭ مِّنْ عِندِ ٱللَّهِ خَيْرٌۭ ۖ لَّوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ ﴿١٠٣﴾
Sayet onlar iman edip de korunmus olsalardi, elbette Allah tarafindan verilecek mükafat çok hayirli olacakti. Keske bunu bilselerdi.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَقُولُواْ رَٰعِنَا وَقُولُواْ ٱنظُرْنَا وَٱسْمَعُواْ ۗ وَلِلْكَٰفِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌۭ ﴿١٠٤﴾
Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardir.
مَّا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ وَلَا ٱلْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍۢ مِّن رَّبِّكُمْ ۗ وَٱللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِۦ مَن يَشَآءُ ۚ وَٱللَّهُ ذُو ٱلْفَضْلِ ٱلْعَظِيمِ ﴿١٠٥﴾
Ne Kitap ehlinden, ne de müsriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayir indirilsin istemez. Allah ise, üstünlügü, rahmetiyle diledigine mahsus kilar ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.
۞ مَا نَنسَخْ مِنْ ءَايَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍۢ مِّنْهَآ أَوْ مِثْلِهَآ ۗ أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌ ﴿١٠٦﴾
Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayirlisini yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her seye kâdirdir.
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ ٱللَّهَ لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۗ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِن وَلِىٍّۢ وَلَا نَصِيرٍ ﴿١٠٧﴾
Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'indir, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan baska ne bir dost, ne de bir yardimci vardir.
أَمْ تُرِيدُونَ أَن تَسْـَٔلُواْ رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِن قَبْلُ ۗ وَمَن يَتَبَدَّلِ ٱلْكُفْرَ بِٱلْإِيمَٰنِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ ﴿١٠٨﴾
Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa'ya soruldugu gibi, sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imani küfürle degistirirse artik düz yolun ortasinda sapitmis olur.
وَدَّ كَثِيرٌۭ مِّنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّنۢ بَعْدِ إِيمَٰنِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًۭا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّنۢ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ ٱلْحَقُّ ۖ فَٱعْفُواْ وَٱصْفَحُواْ حَتَّىٰ يَأْتِىَ ٱللَّهُ بِأَمْرِهِۦٓ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌۭ ﴿١٠٩﴾
Ehl-i kitaptan birçogu arzu etmektedir ki, sizi imaninizdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sirf nefsaniyetlerinden ve kiskançliktan dolayi bunu yaparlar. Buna ragmen siz simdi af ile, hosgörüyle davranin tâ Allah emrini verinceye kadar. Süphe yok ki Allah her seye kâdirdir.
وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَ ۚ وَمَا تُقَدِّمُواْ لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍۢ تَجِدُوهُ عِندَ ٱللَّهِ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌۭ ﴿١١٠﴾
Siz namazi hakkiyle kilmaya bakin ve zekati verin! Kendi nefsiniz için her ne hayir yaparsaniz, Allah katinda onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptiklarinizi görmektedir.
وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ ٱلْجَنَّةَ إِلَّا مَن كَانَ هُودًا أَوْ نَصَٰرَىٰ ۗ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ ۗ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَٰنَكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿١١١﴾
Bir de "yahudi ve hiristiyanlardan baskasi asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onlarin kendi kuruntularidir. Sen de onlara de ki; "Eger dogru iseniz, haydi bakalim getirin delilinizi."
بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُۥ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌۭ فَلَهُۥٓ أَجْرُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿١١٢﴾
Hayir, hayir! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, iste onun Rabbi katinda ecri vardir. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak degiller.
وَقَالَتِ ٱلْيَهُودُ لَيْسَتِ ٱلنَّصَٰرَىٰ عَلَىٰ شَىْءٍۢ وَقَالَتِ ٱلنَّصَٰرَىٰ لَيْسَتِ ٱلْيَهُودُ عَلَىٰ شَىْءٍۢ وَهُمْ يَتْلُونَ ٱلْكِتَٰبَ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۚ فَٱللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١١٣﴾
Yahudiler dediler ki, "Hiristiyanlar birsey üzerinde degiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir sey üzerinde degiller" dediler. Oysa hepsi de kitabi okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onlarin dedikleri gibi dediler. Iste bundan dolayi Allah, ihtilafa düstükleri bu gibi seylerde, kiyamet günü aralarinda hüküm verecektir.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَٰجِدَ ٱللَّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا ٱسْمُهُۥ وَسَعَىٰ فِى خَرَابِهَآ ۚ أُوْلَٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَآ إِلَّا خَآئِفِينَ ۚ لَهُمْ فِى ٱلدُّنْيَا خِزْىٌۭ وَلَهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌۭ ﴿١١٤﴾
Allah'in mescitlerini, içlerinde Allah'in isminin anilmasindan meneden ve onlarin harap olmalarina çalisan kimselerden daha zâlim kim olabilir! Iste bunlar, oralara korka korka girmekten baska birsey yapmazlar. Bunlara dünyada perisanlik, ahirette de büyük bir azap vardir.
وَلِلَّهِ ٱلْمَشْرِقُ وَٱلْمَغْرِبُ ۚ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ ٱللَّهِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ وَٰسِعٌ عَلِيمٌۭ ﴿١١٥﴾
Bununla beraber, dogu da Allah'in, bati da Allah'indir. Artik nereye dönerseniz dönün, orasi Allah'a çikar. Süphe yok ki, Allah(in rahmeti) genistir, O, her seyi bilendir.
وَقَالُواْ ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ وَلَدًۭا ۗ سُبْحَٰنَهُۥ ۖ بَل لَّهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۖ كُلٌّۭ لَّهُۥ قَٰنِتُونَ ﴿١١٦﴾
O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. Hâsâ, O sübhândir. Dogrusu, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun egmistir.
بَدِيعُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۖ وَإِذَا قَضَىٰٓ أَمْرًۭا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ ﴿١١٧﴾
O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir isin olmasini murad edince, ona yalnizca "ol!" der, o da hemen oluverir.
وَقَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا ٱللَّهُ أَوْ تَأْتِينَآ ءَايَةٌۭ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ ۘ تَشَٰبَهَتْ قُلُوبُهُمْ ۗ قَدْ بَيَّنَّا ٱلْءَايَٰتِ لِقَوْمٍۢ يُوقِنُونَ ﴿١١٨﴾
Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konussa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tipki böyle, bunlarin dedikleri gibi demislerdi. Onlarin kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açik seçik gösterdik.
إِنَّآ أَرْسَلْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ بَشِيرًۭا وَنَذِيرًۭا ۖ وَلَا تُسْـَٔلُ عَنْ أَصْحَٰبِ ٱلْجَحِيمِ ﴿١١٩﴾
Süphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabimizin habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu degilsin.
وَلَن تَرْضَىٰ عَنكَ ٱلْيَهُودُ وَلَا ٱلنَّصَٰرَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى ٱللَّهِ هُوَ ٱلْهُدَىٰ ۗ وَلَئِنِ ٱتَّبَعْتَ أَهْوَآءَهُم بَعْدَ ٱلَّذِى جَآءَكَ مِنَ ٱلْعِلْمِ ۙ مَا لَكَ مِنَ ٱللَّهِ مِن وَلِىٍّۢ وَلَا نَصِيرٍ ﴿١٢٠﴾
Sen onlarin milletlerine tabi olmadikça ne yahudiler, ne de hiristiyanlar senden asla hosnud ve razi olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'in hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Sânim hakki için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkip da onlarin arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardimci.
ٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ يَتْلُونَهُۥ حَقَّ تِلَاوَتِهِۦٓ أُوْلَٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِۦ ۗ وَمَن يَكْفُرْ بِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْخَٰسِرُونَ ﴿١٢١﴾
Kendilerine kitabi verdigimiz ehliyetli kimseler onu, tilavetinin hakkini vererek okurlar. Iste onlar, ona iman ederler. Her kim de onu inkâr ederse, iste o inkârcilar hüsran içindedirler.
يَٰبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱذْكُرُواْ نِعْمَتِىَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّى فَضَّلْتُكُمْ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿١٢٢﴾
Ey Israilogullari! Sizlere ihsan ettigim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttugumu hatirlayin!
وَٱتَّقُواْ يَوْمًۭا لَّا تَجْزِى نَفْسٌ عَن نَّفْسٍۢ شَيْـًۭٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌۭ وَلَا تَنفَعُهَا شَفَٰعَةٌۭ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿١٢٣﴾
Ve öyle bir günden sakinin ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir sey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona sefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardim da görmezler.
۞ وَإِذِ ٱبْتَلَىٰٓ إِبْرَٰهِۦمَ رَبُّهُۥ بِكَلِمَٰتٍۢ فَأَتَمَّهُنَّ ۖ قَالَ إِنِّى جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامًۭا ۖ قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِى ۖ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِى ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿١٢٤﴾
Sunu da unutmayin ki, bir zamanlar Ibrahim'i Rabbi, birtakim kelimeler ile imtihan etti, o, onlari sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacagim." buyurdu. Ibrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.
وَإِذْ جَعَلْنَا ٱلْبَيْتَ مَثَابَةًۭ لِّلنَّاسِ وَأَمْنًۭا وَٱتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَٰهِۦمَ مُصَلًّۭى ۖ وَعَهِدْنَآ إِلَىٰٓ إِبْرَٰهِۦمَ وَإِسْمَٰعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِىَ لِلطَّآئِفِينَ وَٱلْعَٰكِفِينَ وَٱلرُّكَّعِ ٱلسُّجُودِ ﴿١٢٥﴾
Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kildik. Siz de Makam-i Ibrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrica Ibrahim ile Ismail'e söyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"
وَإِذْ قَالَ إِبْرَٰهِۦمُ رَبِّ ٱجْعَلْ هَٰذَا بَلَدًا ءَامِنًۭا وَٱرْزُقْ أَهْلَهُۥ مِنَ ٱلثَّمَرَٰتِ مَنْ ءَامَنَ مِنْهُم بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ ۖ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُۥ قَلِيلًۭا ثُمَّ أَضْطَرُّهُۥٓ إِلَىٰ عَذَابِ ٱلنَّارِ ۖ وَبِئْسَ ٱلْمَصِيرُ ﴿١٢٦﴾
Ve o vakit Ibrahim "Ey Rabbim, burasini güvenli bir belde kil, halkindan Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çesitli meyvalarla riziklandir" diye yalvardi. Allah buyurdu ki: "küfredeni dahi riziklandirir da hayattan biraz nasip aldiririm, sonra da onu ates azabina ugratirim ki, orasi ne yaman bir duraktir!"
وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَٰهِۦمُ ٱلْقَوَاعِدَ مِنَ ٱلْبَيْتِ وَإِسْمَٰعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّآ ۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ ﴿١٢٧﴾
Ve ne vakit ki Ibrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye basladi, Ismail ile birlikte söyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç süphesiz isiten sensin, bilen sensin.
رَبَّنَا وَٱجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَآ أُمَّةًۭ مُّسْلِمَةًۭ لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ ۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ ﴿١٢٨﴾
Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalniz senin için boyun egen müslümanlar kil, hem de soyumuzdan yalniz senin için boyun egen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarini göster, tevbemize rahmetle bakiver. Hiç süphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.
رَبَّنَا وَٱبْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًۭا مِّنْهُمْ يَتْلُواْ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ ۚ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ ﴿١٢٩﴾
Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabi ve hikmeti ögretsin, içlerini ve dislarini tertemiz yapip onlari pâk eylesin. Hiç süphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.
وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَٰهِۦمَ إِلَّا مَن سَفِهَ نَفْسَهُۥ ۚ وَلَقَدِ ٱصْطَفَيْنَٰهُ فِى ٱلدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ لَمِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿١٣٠﴾
Ibrahim'in milletinden, kendine kiyan beyinsizden baska kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptik, hiç süphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.
إِذْ قَالَ لَهُۥ رَبُّهُۥٓ أَسْلِمْ ۖ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿١٣١﴾
Rabbi ona, "Islâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.
وَوَصَّىٰ بِهَآ إِبْرَٰهِۦمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَٰبَنِىَّ إِنَّ ٱللَّهَ ٱصْطَفَىٰ لَكُمُ ٱلدِّينَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ ﴿١٣٢﴾
Bu dini Ibrahim, kendi ogullarina vasiyyet etti, Yakub da öyle yapti: "Ey ogullarim! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, baska dinlerden uzak durun, yalnizca müslüman olarak can verin!" dedi.
أَمْ كُنتُمْ شُهَدَآءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ ٱلْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنۢ بَعْدِى قَالُواْ نَعْبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ ءَابَآئِكَ إِبْرَٰهِۦمَ وَإِسْمَٰعِيلَ وَإِسْحَٰقَ إِلَٰهًۭا وَٰحِدًۭا وَنَحْنُ لَهُۥ مُسْلِمُونَ ﴿١٣٣﴾
Yoksa siz de olaya sahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm hali gelip çattigi zaman, ogullarina; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dedigi zaman, ogullari; "Senin Allah'ina ve atalarin Ibrahim, Ismail ve Ishak'in Allah'ina, tek olan o Allah'a ibadet edecegiz. Biz ancak O'na boyun egen müslümanlariz." dediler.
تِلْكَ أُمَّةٌۭ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿١٣٤﴾
Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandiklari, size de kendi kazandiginiz. Siz onlarin yaptiklarindan sorguya çekilecek degilsiniz.
وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوْ نَصَٰرَىٰ تَهْتَدُواْ ۗ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَٰهِۦمَ حَنِيفًۭا ۖ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ ﴿١٣٥﴾
Bir de: "yahudi veya hiristiyan olunuz ki, hidayet bulasiniz." dediler. Sen onlara de ki: "Hayir! Hanif olarak hakka tapan Ibrahim'in dinine (uyariz) ki, o hiçbir zaman müsriklerden olmadi."
قُولُوٓاْ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَآ أُنزِلَ إِلَىٰٓ إِبْرَٰهِۦمَ وَإِسْمَٰعِيلَ وَإِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ وَٱلْأَسْبَاطِ وَمَآ أُوتِىَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَآ أُوتِىَ ٱلنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍۢ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُۥ مُسْلِمُونَ ﴿١٣٦﴾
Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse Ibrahim'e, Ismail'e, Ishak'a, Yakup'a ve torunlarina ne indirildiyse, Musa'ya ve Isa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onlarin arasinda fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun egen müslümanlariz."
فَإِنْ ءَامَنُواْ بِمِثْلِ مَآ ءَامَنتُم بِهِۦ فَقَدِ ٱهْتَدَواْ ۖ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا هُمْ فِى شِقَاقٍۢ ۖ فَسَيَكْفِيكَهُمُ ٱللَّهُ ۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ ﴿١٣٧﴾
Eger onlar da sizin iman ettiginiz gibi iman ederlerse dogru yola girmis, hidayeti bulmus olurlar. Yok eger yüz çevirirlerse onlar sadece ve sadece didismenin içindedirler. Allah onlara karsi sana yeter. Ve O, isitendir, bilendir.
صِبْغَةَ ٱللَّهِ ۖ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ ٱللَّهِ صِبْغَةًۭ ۖ وَنَحْنُ لَهُۥ عَٰبِدُونَ ﴿١٣٨﴾
Allah'in boyasina bak, (vaftiz nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? Iste biz O'na ibadet edenleriz.
قُلْ أَتُحَآجُّونَنَا فِى ٱللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَآ أَعْمَٰلُنَا وَلَكُمْ أَعْمَٰلُكُمْ وَنَحْنُ لَهُۥ مُخْلِصُونَ ﴿١٣٩﴾
De ki: "Allah hakkinda bizimle didismeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size. Su kadar var ki, biz O'na ihlas ile sariliyoruz.
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَٰهِۦمَ وَإِسْمَٰعِيلَ وَإِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ وَٱلْأَسْبَاطَ كَانُواْ هُودًا أَوْ نَصَٰرَىٰ ۗ قُلْ ءَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ ٱللَّهُ ۗ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَٰدَةً عِندَهُۥ مِنَ ٱللَّهِ ۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٤٠﴾
"Yoksa siz, Ibrahim de, Ismail de, Ishak da, Yakup da ve torunlari da hep yahudi ve hiristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mi?" Allah'in sahitlik ettigi bir hakikati bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptiklarinizdan gafil degildir.
تِلْكَ أُمَّةٌۭ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿١٤١﴾
Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler. Onlara kendi kazandiklari, size de kendi kazandiklariniz. Ve siz onlarin yaptiklarindan sorumlu tutulacak degilsiniz.
۞ سَيَقُولُ ٱلسُّفَهَآءُ مِنَ ٱلنَّاسِ مَا وَلَّىٰهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ ٱلَّتِى كَانُواْ عَلَيْهَا ۚ قُل لِّلَّهِ ٱلْمَشْرِقُ وَٱلْمَغْرِبُ ۚ يَهْدِى مَن يَشَآءُ إِلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍۢ ﴿١٤٢﴾
Insanlar içinde bir kisim beyinsizler takimi, "Bunlari bulunduklari kibleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Dogu da, bati da Allah'indir. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir."
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَٰكُمْ أُمَّةًۭ وَسَطًۭا لِّتَكُونُواْ شُهَدَآءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًۭا ۗ وَمَا جَعَلْنَا ٱلْقِبْلَةَ ٱلَّتِى كُنتَ عَلَيْهَآ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ ٱلرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ ۚ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُ ۗ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَٰنَكُمْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿١٤٣﴾
Ve iste böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kildik ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örnegi ve hakkin sahitleri olasiniz, Peygamber de sizin üzerinize sahit olsun. Daha önce içinde durdugun Kâ'be'yi kible yapmamiz da sunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayiralim. Bu is elbette Allah'in hidayet ettigi kimselerin disindakilere çok agir gelecekti. Allah imaninizi kaybedecek degildir. Hiç süphesiz Allah, bütün insanlara çok sefkatlidir, çok merhametlidir.
قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِى ٱلسَّمَآءِ ۖ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةًۭ تَرْضَىٰهَا ۚ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۥ ۗ وَإِنَّ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلْكِتَٰبَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ ﴿١٤٤﴾
Dogrusu, biz, yüzünün semaya yöneldigini, orada sekilden sekile geçerek, aranip durdugunu görüyorduk. Artik seni hosnud olacagin bir kibleye çevirecegiz. Haydi bakalim, yüzünü Mescid-i Haram'a dogru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursaniz olun, yüzünüzü o tarafa dogru çevirin! Kendilerine kitap verilmis olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktir. Ve Allah, onlarin yaptiklarindan ve yapmakta olduklarindan gafil degildir.
وَلَئِنْ أَتَيْتَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلْكِتَٰبَ بِكُلِّ ءَايَةٍۢ مَّا تَبِعُواْ قِبْلَتَكَ ۚ وَمَآ أَنتَ بِتَابِعٍۢ قِبْلَتَهُمْ ۚ وَمَا بَعْضُهُم بِتَابِعٍۢ قِبْلَةَ بَعْضٍۢ ۚ وَلَئِنِ ٱتَّبَعْتَ أَهْوَآءَهُم مِّنۢ بَعْدِ مَا جَآءَكَ مِنَ ٱلْعِلْمِ ۙ إِنَّكَ إِذًۭا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿١٤٥﴾
Celâlim için, sen o kitap verilmis olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kiblene tabi olmazlar, sen de onlarin kiblesine tabi olmazsin. Zaten onlar da birbirlerinin kiblesine tabi degiller. Celâlim hakki için, sana gelen bunca ilmin arkasindan sen tutar da onlarin arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç süphesiz, sen de zâlimlerden olursun.
ٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ يَعْرِفُونَهُۥ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَآءَهُمْ ۖ وَإِنَّ فَرِيقًۭا مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ ٱلْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٤٦﴾
O kendilerine kitap verdigimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi ogullarini tanir gibi tanirlar, böyle iken içlerinden bir takimi gerçegi bile bile gizlerler.
ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُمْتَرِينَ ﴿١٤٧﴾
O hak, Rabbindendir. Artik süpheye düsenlerden olma sakin!
وَلِكُلٍّۢ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا ۖ فَٱسْتَبِقُواْ ٱلْخَيْرَٰتِ ۚ أَيْنَ مَا تَكُونُواْ يَأْتِ بِكُمُ ٱللَّهُ جَمِيعًا ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌۭ ﴿١٤٨﴾
Ümmetlerden her birinin bir yönü vardir, o ona yönelir, haydin, hep hayirlara kosun, yarisin. Her nerede olsaniz Allah sizi toplar, bir araya getirir. Süphesiz ki Allah her seye kâdirdir.
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ ۖ وَإِنَّهُۥ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ ۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٤٩﴾
Hem her nereden yola çikarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a dogru yüzünü çevir. Bu emir süphesiz hak, Rabbinden oldugu gerçektir. Allah yaptiklarinizdan habersiz de degildir.
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۥ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلَّا ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَٱخْشَوْنِى وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِى عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٥٠﴾
Her nereden yola çikarsan yüzünü Mescid-i Haram'a dogru çevir, ve her nerede olsaniz yüzünüzü ona dogru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasin. Ancak içlerinden haksizlik edenler baska. Siz de onlardan korkmayin, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayim, hem gerek ki dogru yolu bulasiniz.
كَمَآ أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًۭا مِّنكُمْ يَتْلُواْ عَلَيْكُمْ ءَايَٰتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ ﴿١٥١﴾
Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabi ve hikmeti ögretiyor. Size bilmediginiz seyleri ögretiyor.
فَٱذْكُرُونِىٓ أَذْكُرْكُمْ وَٱشْكُرُواْ لِى وَلَا تَكْفُرُونِ ﴿١٥٢﴾
O halde beni anin, ben de sizi anayim. Bana sükredin de nankörlük etmeyin.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱسْتَعِينُواْ بِٱلصَّبْرِ وَٱلصَّلَوٰةِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلصَّٰبِرِينَ ﴿١٥٣﴾
Ey iman edenler! Sabir ve namazla yardim isteyin. Süphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
وَلَا تَقُولُواْ لِمَن يُقْتَلُ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ أَمْوَٰتٌۢ ۚ بَلْ أَحْيَآءٌۭ وَلَٰكِن لَّا تَشْعُرُونَ ﴿١٥٤﴾
Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayir, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.
وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَىْءٍۢ مِّنَ ٱلْخَوْفِ وَٱلْجُوعِ وَنَقْصٍۢ مِّنَ ٱلْأَمْوَٰلِ وَٱلْأَنفُسِ وَٱلثَّمَرَٰتِ ۗ وَبَشِّرِ ٱلصَّٰبِرِينَ ﴿١٥٥﴾
Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlik, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edecegiz. Müjdele o sabredenleri!
ٱلَّذِينَ إِذَآ أَصَٰبَتْهُم مُّصِيبَةٌۭ قَالُوٓاْ إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّآ إِلَيْهِ رَٰجِعُونَ ﴿١٥٦﴾
Onlar baslarina bir musibet geldigi zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na dönecegiz." derler.
أُوْلَٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَٰتٌۭ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌۭ ۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُهْتَدُونَ ﴿١٥٧﴾
Iste onlar var ya, Rablerinden, magfiretler ve rahmet onlaradir. Iste hidayete erenler de onlardir.
۞ إِنَّ ٱلصَّفَا وَٱلْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ ٱللَّهِ ۖ فَمَنْ حَجَّ ٱلْبَيْتَ أَوِ ٱعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا ۚ وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًۭا فَإِنَّ ٱللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ ﴿١٥٨﴾
Gerçekten Safâ ile Merve Allah'in alâmetlerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ'be'yi ziyaret ederse, bunlari tavaf etmesinde ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayir islerse, süphesiz Allah iyiligin karsiligini verir, o her seyi bilir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَآ أَنزَلْنَا مِنَ ٱلْبَيِّنَٰتِ وَٱلْهُدَىٰ مِنۢ بَعْدِ مَا بَيَّنَّٰهُ لِلنَّاسِ فِى ٱلْكِتَٰبِ ۙ أُوْلَٰٓئِكَ يَلْعَنُهُمُ ٱللَّهُ وَيَلْعَنُهُمُ ٱللَّٰعِنُونَ ﴿١٥٩﴾
Indirdigimiz apaçik delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açikladiktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.
إِلَّا ٱلَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَبَيَّنُواْ فَأُوْلَٰٓئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ ۚ وَأَنَا ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ ﴿١٦٠﴾
Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçegi söyleyenler baska. Iste onlari ben bagislarim. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ ٱللَّهِ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةِ وَٱلنَّاسِ أَجْمَعِينَ ﴿١٦١﴾
Ama âyetlerimizi inkar etmis ve kâfir olarak can vermis olanlara gelince, iste Allah'in laneti, meleklerin laneti ve insanlarin laneti hep onlarin üzerine olsun.
خَٰلِدِينَ فِيهَا ۖ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ ٱلْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ ﴿١٦٢﴾
Onlar ebedi olarak onun altinda kalirlar. Ne azablari hafifletilir, ne de kendilerine göz açtirilir.
وَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌۭ وَٰحِدٌۭ ۖ لَّآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلرَّحْمَٰنُ ٱلرَّحِيمُ ﴿١٦٣﴾
Her halde hepinizin ilâhi, bir tek ilâhtir. Ondan baska bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm'dir.
إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍۢ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍۢ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍۢ لِّقَوْمٍۢ يَعْقِلُونَ ﴿١٦٤﴾
Süphesiz göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelisinde, insanlara yarar seylerle denizde akip giden gemide, Allah'in yukaridan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanlari yaymasinda, rüzgarlari degistirmesinde, gök ile yer arasinda emre hazir olan bulutta süphesiz akilli olan bir topluluk için elbette Allah'in birligine deliller vardir.
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَندَادًۭا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ ٱللَّهِ ۖ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَشَدُّ حُبًّۭا لِّلَّهِ ۗ وَلَوْ يَرَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓاْ إِذْ يَرَوْنَ ٱلْعَذَابَ أَنَّ ٱلْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًۭا وَأَنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلْعَذَابِ ﴿١٦٥﴾
Insanlardan kimi de Allah'tan baska seyleri O'na es tutuyorlar da onlari, Allah'i sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabi görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait oldugunu ve Allah'in azabinin gerçekten çok siddetli bulundugunu keske anlasalardi.
إِذْ تَبَرَّأَ ٱلَّذِينَ ٱتُّبِعُواْ مِنَ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُواْ وَرَأَوُاْ ٱلْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ ٱلْأَسْبَابُ ﴿١٦٦﴾
O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabi görerek kendilerine uyanlardan kaçip uzaklasmislar ve aralarindaki bütün baglar parça parça kopmustur.
وَقَالَ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُواْ لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةًۭ فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّءُواْ مِنَّا ۗ كَذَٰلِكَ يُرِيهِمُ ٱللَّهُ أَعْمَٰلَهُمْ حَسَرَٰتٍ عَلَيْهِمْ ۖ وَمَا هُم بِخَٰرِجِينَ مِنَ ٱلنَّارِ ﴿١٦٧﴾
Onlara uyanlar da söyle demektedirler: "Ah, bizim için dünyaya bir dönüs olsaydi da onlarin bizden uzaklastiklari gibi biz de onlardan uzaklassaydik!" Iste böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yigilmis hasretler (pismanlik ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu atesten çikacak degillerdir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِى ٱلْأَرْضِ حَلَٰلًۭا طَيِّبًۭا وَلَا تَتَّبِعُواْ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيْطَٰنِ ۚ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّۭ مُّبِينٌ ﴿١٦٨﴾
Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak sartiyla yiyin. Fakat seytanin adimlarina uymayin. Çünkü o size belli bir düsmandir.
إِنَّمَا يَأْمُرُكُم بِٱلسُّوٓءِ وَٱلْفَحْشَآءِ وَأَن تَقُولُواْ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿١٦٩﴾
O size hep çirkin ve murdar isleri emreder, Allah'a karsi bilmediginiz seyler söylemenizi ister.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱتَّبِعُواْ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُواْ بَلْ نَتَّبِعُ مَآ أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ ءَابَآءَنَآ ۗ أَوَلَوْ كَانَ ءَابَآؤُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًۭٔا وَلَا يَهْتَدُونَ ﴿١٧٠﴾
Onlara: "Allah'in indirdigine uyun." dendigi vakit de: "Yok, atalarimizi neyin üzerinde bulduysak ona uyariz." dediler. Ya atalari bir seye akil erdiremez ve dogruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?
وَمَثَلُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ ٱلَّذِى يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ إِلَّا دُعَآءًۭ وَنِدَآءًۭ ۚ صُمٌّۢ بُكْمٌ عُمْىٌۭ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ ﴿١٧١﴾
O kâfirlerin hali, sadece bir çagirma veya bagirmadan baskasini isitmeyerek haykiranin haline benzer; onlar sagirdirlar, dilsizdirler, kördürler, akil da etmezler.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَٰتِ مَا رَزَقْنَٰكُمْ وَٱشْكُرُواْ لِلَّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿١٧٢﴾
Ey iman edenler! Size kismet ettigimiz riziklarin hos ve temiz olanlarindan yiyin ve Allah'a sükredin, eger yalniz O'na kulluk ediyorsaniz.
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ ٱلْمَيْتَةَ وَٱلدَّمَ وَلَحْمَ ٱلْخِنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ بِهِۦ لِغَيْرِ ٱللَّهِ ۖ فَمَنِ ٱضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍۢ وَلَا عَادٍۢ فَلَآ إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌۭ رَّحِيمٌ ﴿١٧٣﴾
O, size yalniz sunlari haram kildi: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan baskasi adina kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalirsa, baskasinin hakkina tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek sartiyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bagislayicidir, çok merhametlidir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلْكِتَٰبِ وَيَشْتَرُونَ بِهِۦ ثَمَنًۭا قَلِيلًا ۙ أُوْلَٰٓئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِى بُطُونِهِمْ إِلَّا ٱلنَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ ٱللَّهُ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١٧٤﴾
Allah'in indirdigi kitaptan bir seyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karinlari dolusu atesten baska birsey yemezler. Kiyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çikarir. Onlara sadece aci veren bir azab vardir.
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشْتَرَوُاْ ٱلضَّلَٰلَةَ بِٱلْهُدَىٰ وَٱلْعَذَابَ بِٱلْمَغْفِرَةِ ۚ فَمَآ أَصْبَرَهُمْ عَلَى ٱلنَّارِ ﴿١٧٥﴾
Iste onlar, hidayeti verip sapikligi, affedilmeyi birakip azabi satin alan kimselerdir. Bunlar, atese karsi ne kadar da sabirlidirlar!
ذَٰلِكَ بِأَنَّ ٱللَّهَ نَزَّلَ ٱلْكِتَٰبَ بِٱلْحَقِّ ۗ وَإِنَّ ٱلَّذِينَ ٱخْتَلَفُواْ فِى ٱلْكِتَٰبِ لَفِى شِقَاقٍۭ بَعِيدٍۢ ﴿١٧٦﴾
Süphesiz ki Allah kitabi hak bir sebeple indirmistir. Kitap hakkinda ihtilafa düsenler ise, süphesiz haktan uzak, bir anlasmazlik içindedirler.
۞ لَّيْسَ ٱلْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ وَلَٰكِنَّ ٱلْبِرَّ مَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةِ وَٱلْكِتَٰبِ وَٱلنَّبِيِّۦنَ وَءَاتَى ٱلْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِۦ ذَوِى ٱلْقُرْبَىٰ وَٱلْيَتَٰمَىٰ وَٱلْمَسَٰكِينَ وَٱبْنَ ٱلسَّبِيلِ وَٱلسَّآئِلِينَ وَفِى ٱلرِّقَابِ وَأَقَامَ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَى ٱلزَّكَوٰةَ وَٱلْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَٰهَدُواْ ۖ وَٱلصَّٰبِرِينَ فِى ٱلْبَأْسَآءِ وَٱلضَّرَّآءِ وَحِينَ ٱلْبَأْسِ ۗ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ صَدَقُواْ ۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُتَّقُونَ ﴿١٧٧﴾
Yüzlerinizi bazan dogu, bazan bati tarafina çevirmeniz erginlik degildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakinligi olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmisa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazi kilarlar, zekati verirler. Bir de andlastiklari zaman sözlerini yerine getirenler, hele sikinti ve hastalik durumlarinda ve harbin siddetli zamaninda sabir ve kararlilik gösterenler var ya, iste dogru olanlar da bunlardir, korunanlar da bunlardir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلْقِصَاصُ فِى ٱلْقَتْلَى ۖ ٱلْحُرُّ بِٱلْحُرِّ وَٱلْعَبْدُ بِٱلْعَبْدِ وَٱلْأُنثَىٰ بِٱلْأُنثَىٰ ۚ فَمَنْ عُفِىَ لَهُۥ مِنْ أَخِيهِ شَىْءٌۭ فَٱتِّبَاعٌۢ بِٱلْمَعْرُوفِ وَأَدَآءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَٰنٍۢ ۗ ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌۭ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌۭ ۗ فَمَنِ ٱعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُۥ عَذَابٌ أَلِيمٌۭ ﴿١٧٨﴾
Ey iman edenler! Öldürmede kisas size farz kilindi. Hüre hür, köleye köle, kadina kadin. Ama her kim, ölenin kardesi tarafindan bir sey karsiligi bagislanirsa, o zaman örfe uymasi, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafindan bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasindan yine saldirirsa, artik ona aci veren bir azab vardir.
وَلَكُمْ فِى ٱلْقِصَاصِ حَيَوٰةٌۭ يَٰٓأُوْلِى ٱلْأَلْبَٰبِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿١٧٩﴾
Ey temiz akil sahipleri! Kisasta sizin için bir hayat vardir. Ümit edilir ki, korunursunuz.
كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ ٱلْمَوْتُ إِن تَرَكَ خَيْرًا ٱلْوَصِيَّةُ لِلْوَٰلِدَيْنِ وَٱلْأَقْرَبِينَ بِٱلْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى ٱلْمُتَّقِينَ ﴿١٨٠﴾
Birinize ölüm geldigi vakit, bir hayir (bir mal) birakacaksa, babasi, anasi ve en yakin akrabasi için mesru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kilindi.
فَمَنۢ بَدَّلَهُۥ بَعْدَمَا سَمِعَهُۥ فَإِنَّمَآ إِثْمُهُۥ عَلَى ٱلَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُۥٓ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌۭ ﴿١٨١﴾
Simdi her kim, bunu duyduktan sonra onu degistirirse, her halde vebali, sirf o degistirenlerin boynunadir. Süphe yok ki Allah, her seyi isitir ve bilir.
فَمَنْ خَافَ مِن مُّوصٍۢ جَنَفًا أَوْ إِثْمًۭا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَآ إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿١٨٢﴾
Her kim de vasiyet edenin, bir hata islemesinden veya bir günaha girmesinden endise eder de taraflarin arasini düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Süphesiz ki, Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿١٨٣﴾
Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kilindigi gibi size de farz kilindi. Umulur ki korunursunuz.
أَيَّامًۭا مَّعْدُودَٰتٍۢ ۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍۢ فَعِدَّةٌۭ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۚ وَعَلَى ٱلَّذِينَ يُطِيقُونَهُۥ فِدْيَةٌۭ طَعَامُ مِسْكِينٍۢ ۖ فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًۭا فَهُوَ خَيْرٌۭ لَّهُۥ ۚ وَأَن تَصُومُواْ خَيْرٌۭ لَّكُمْ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١٨٤﴾
(Size farz kilinan oruç), sayili günlerdedir. Içinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diger günlerde, tutamadigi günler sayisinca tutar. Ona dayanip kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrina fidyeyi artirirsa, hakkinda daha hayirlidir. Bununla beraber, eger bilirseniz, oruç tutmaniz sizin için daha hayirlidir.
شَهْرُ رَمَضَانَ ٱلَّذِىٓ أُنزِلَ فِيهِ ٱلْقُرْءَانُ هُدًۭى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَٰتٍۢ مِّنَ ٱلْهُدَىٰ وَٱلْفُرْقَانِ ۚ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ ٱلشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ ۖ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍۢ فَعِدَّةٌۭ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۗ يُرِيدُ ٱللَّهُ بِكُمُ ٱلْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ ٱلْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ ٱلْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَىٰكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٨٥﴾
O Ramazan ayi ki, insanlari irsad için, hak ile batili ayiracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya sahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadigi günler sayisinca diger günlerde kaza etsin. Allah size kolaylik diler zorluk dilemez. Sayiyi tamamlamanizi, size dogru yolu gösterdiginden dolayi Allah'i tekbir etmenizi ister. Umulur ki sükredersiniz.
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِى عَنِّى فَإِنِّى قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ ٱلدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِى وَلْيُؤْمِنُواْ بِى لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ ﴿١٨٦﴾
Sayet kullarim, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakinimdir. Bana dua edince, duacinin duasini kabul ederim. O halde onlar da benim davetime kossunlar ve bana hakkiyla iman etsinler ki, dogru yola gidebilsinler.
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ ٱلصِّيَامِ ٱلرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَآئِكُمْ ۚ هُنَّ لِبَاسٌۭ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌۭ لَّهُنَّ ۗ عَلِمَ ٱللَّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتَانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ ۖ فَٱلْـَٰٔنَ بَٰشِرُوهُنَّ وَٱبْتَغُواْ مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَكُمْ ۚ وَكُلُواْ وَٱشْرَبُواْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ ٱلْخَيْطُ ٱلْأَبْيَضُ مِنَ ٱلْخَيْطِ ٱلْأَسْوَدِ مِنَ ٱلْفَجْرِ ۖ ثُمَّ أَتِمُّواْ ٱلصِّيَامَ إِلَى ٱلَّيْلِ ۚ وَلَا تُبَٰشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَٰكِفُونَ فِى ٱلْمَسَٰجِدِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ ٱللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ ءَايَٰتِهِۦ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿١٨٧﴾
Oruç gecesi kadinlariniza yaklasmaniz, size helâl kilindi. Onlar, sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasiniz. Allah, nefsinize güvenemeyeceginizi bildigi için müracaatinizi kabul buyurdu ve sizi bagisladi. Simdi onlara yaklasin ve Allah'in sizler için yazdigini isteyin. Ta fecrin beyaz ipligi siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklasmayin. Bunlar, Allah'in sinirlaridir, sakin onlara yaklasmayin. Allah, âyetlerini insanlara böyle açikliyor ki sakinip korunsunlar.
وَلَا تَأْكُلُوٓاْ أَمْوَٰلَكُم بَيْنَكُم بِٱلْبَٰطِلِ وَتُدْلُواْ بِهَآ إِلَى ٱلْحُكَّامِ لِتَأْكُلُواْ فَرِيقًۭا مِّنْ أَمْوَٰلِ ٱلنَّاسِ بِٱلْإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١٨٨﴾
Bir de aranizda mallarinizi batil sebeplerle yemeyin. Insanlarin mallarindan bir kismini bile bile günah ile yemek için, o mallari hakimlere rüsvet olarak vermeyin.
۞ يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْأَهِلَّةِ ۖ قُلْ هِىَ مَوَٰقِيتُ لِلنَّاسِ وَٱلْحَجِّ ۗ وَلَيْسَ ٱلْبِرُّ بِأَن تَأْتُواْ ٱلْبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَٰكِنَّ ٱلْبِرَّ مَنِ ٱتَّقَىٰ ۗ وَأْتُواْ ٱلْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَٰبِهَا ۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿١٨٩﴾
Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarindan gelmeniz degildir. Fakat iyilige eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapilarindan gelin, Allah'tan korkun ki, kurtulusa eresiniz.
وَقَٰتِلُواْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ ٱلَّذِينَ يُقَٰتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوٓاْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلْمُعْتَدِينَ ﴿١٩٠﴾
Size savas açanlarla Allah yolunda çarpisin. Fakat haksiz saldirida bulunmayin. Çünkü Allah, haksiz saldirida bulunanlari sevmez.
وَٱقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ ۚ وَٱلْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ ٱلْقَتْلِ ۚ وَلَا تُقَٰتِلُوهُمْ عِندَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ حَتَّىٰ يُقَٰتِلُوكُمْ فِيهِ ۖ فَإِن قَٰتَلُوكُمْ فَٱقْتُلُوهُمْ ۗ كَذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿١٩١﴾
Onlari nerede yakalarsaniz öldürün ve sizi çikardiklari yerden onlari çikarin. O fitne, öldürmeden daha siddetlidir. Yalniz Mescid-i Haram yaninda onlar sizinle savasmadikça siz de onlarla savasmayin. Fakat sizi öldürmeye kalkisirlarsa, hemen onlari öldürün. Kâfirlerin cezasi böyledir.
فَإِنِ ٱنتَهَوْاْ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿١٩٢﴾
Artik sirkten vazgeçerlerse, süphesiz ki Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
وَقَٰتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌۭ وَيَكُونَ ٱلدِّينُ لِلَّهِ ۖ فَإِنِ ٱنتَهَوْاْ فَلَا عُدْوَٰنَ إِلَّا عَلَى ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿١٩٣﴾
Hem bir fitne kalmayip, din yalniz Allah'in oluncaya kadar onlarla çarpisin . Vazgeçerlerse, düsmanlik ancak zalimlere karsidir.
ٱلشَّهْرُ ٱلْحَرَامُ بِٱلشَّهْرِ ٱلْحَرَامِ وَٱلْحُرُمَٰتُ قِصَاصٌۭ ۚ فَمَنِ ٱعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ فَٱعْتَدُواْ عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا ٱعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ ۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلْمُتَّقِينَ ﴿١٩٤﴾
Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karsiliktir. O halde kim size saldirdiysa, siz de ona yaptigi saldirinin ayniyle saldirin da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
وَأَنفِقُواْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَلَا تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى ٱلتَّهْلُكَةِ ۛ وَأَحْسِنُوٓاْ ۛ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿١٩٥﴾
Allah yolunda mal harcayin da kendinizi ellerinizle tehlikeye birakmayin ve güzel hareket edin. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.
وَأَتِمُّواْ ٱلْحَجَّ وَٱلْعُمْرَةَ لِلَّهِ ۚ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا ٱسْتَيْسَرَ مِنَ ٱلْهَدْىِ ۖ وَلَا تَحْلِقُواْ رُءُوسَكُمْ حَتَّىٰ يَبْلُغَ ٱلْهَدْىُ مَحِلَّهُۥ ۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ بِهِۦٓ أَذًۭى مِّن رَّأْسِهِۦ فَفِدْيَةٌۭ مِّن صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍۢ ۚ فَإِذَآ أَمِنتُمْ فَمَن تَمَتَّعَ بِٱلْعُمْرَةِ إِلَى ٱلْحَجِّ فَمَا ٱسْتَيْسَرَ مِنَ ٱلْهَدْىِ ۚ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَٰثَةِ أَيَّامٍۢ فِى ٱلْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ ۗ تِلْكَ عَشَرَةٌۭ كَامِلَةٌۭ ۗ ذَٰلِكَ لِمَن لَّمْ يَكُنْ أَهْلُهُۥ حَاضِرِى ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ ۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلْعِقَابِ ﴿١٩٦﴾
Hac ve umreyi de Allah için tamam yapin. Eger bunlardan alikonursaniz, o zaman kolayiniza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesilecegi yere varincaya kadar baslarinizi tiras etmeyin. Içinizden hasta olana veya basindan bir rahatsizligi bulunana tiras için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtuldugunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayina gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndügünüzde ki tam on gün oruç tutmasi lazim gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarinda oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'in azabi gerçekten çok siddetlidir.
ٱلْحَجُّ أَشْهُرٌۭ مَّعْلُومَٰتٌۭ ۚ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ ٱلْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِى ٱلْحَجِّ ۗ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍۢ يَعْلَمْهُ ٱللَّهُ ۗ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ ٱلزَّادِ ٱلتَّقْوَىٰ ۚ وَٱتَّقُونِ يَٰٓأُوْلِى ٱلْأَلْبَٰبِ ﴿١٩٧﴾
Hac, bilinen aylardadir. Her kim o aylarda hacca baslayip kendisine farz ederse; artik hacda kadina yaklasmak, günah islemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayirdan ne islerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azik edinin. Süphesiz ki aziklarin en hayirlisi Allah korkusudur. Ey akil sahipleri! Benden korkun!
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَبْتَغُواْ فَضْلًۭا مِّن رَّبِّكُمْ ۚ فَإِذَآ أَفَضْتُم مِّنْ عَرَفَٰتٍۢ فَٱذْكُرُواْ ٱللَّهَ عِندَ ٱلْمَشْعَرِ ٱلْحَرَامِ ۖ وَٱذْكُرُوهُ كَمَا هَدَىٰكُمْ وَإِن كُنتُم مِّن قَبْلِهِۦ لَمِنَ ٱلضَّآلِّينَ ﴿١٩٨﴾
Rabbinizin lütfunu istemenizde size bir günah yoktur. Arafat'tan indiginiz zaman Mes'ar-i Haram yaninda (Müzdelife'de) Allah'i zikredin. O'nu, size gösterdigi sekilde zikredin. Dogrusu siz, bundan önce gerçekten sapmislardandiniz.
ثُمَّ أَفِيضُواْ مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ ٱلنَّاسُ وَٱسْتَغْفِرُواْ ٱللَّهَ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿١٩٩﴾
Sonra insanlarin akip geldigi yerden siz de akip gelin. Allah'tan bagislanmanizi isteyin. Çünkü Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَٰسِكَكُمْ فَٱذْكُرُواْ ٱللَّهَ كَذِكْرِكُمْ ءَابَآءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًۭا ۗ فَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَآ ءَاتِنَا فِى ٱلدُّنْيَا وَمَا لَهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ مِنْ خَلَٰقٍۢ ﴿٢٠٠﴾
Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiginiz zaman, önceleri babalarinizi andiginiz gibi, hatta daha kuvvetli bir anisla Allah'i anin. Insanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için ahirette hiçbir kismet yoktur.
وَمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَآ ءَاتِنَا فِى ٱلدُّنْيَا حَسَنَةًۭ وَفِى ٱلْءَاخِرَةِ حَسَنَةًۭ وَقِنَا عَذَابَ ٱلنَّارِ ﴿٢٠١﴾
Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ates azabindan koru!" diyenler vardir.
أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌۭ مِّمَّا كَسَبُواْ ۚ وَٱللَّهُ سَرِيعُ ٱلْحِسَابِ ﴿٢٠٢﴾
Iste onlar için, kazandiklarindan bir nasib vardir. Allah, hesabi çok çabuk görür.
۞ وَٱذْكُرُواْ ٱللَّهَ فِىٓ أَيَّامٍۢ مَّعْدُودَٰتٍۢ ۚ فَمَن تَعَجَّلَ فِى يَوْمَيْنِ فَلَآ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلَآ إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ لِمَنِ ٱتَّقَىٰ ۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٠٣﴾
Bir de sayili günlerde Allah'i zikredin (tekbir alin). Bunlardan kim iki gün içinde (Mina'dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim geri kalirsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varip toplanacaksiniz.
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُۥ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَيُشْهِدُ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا فِى قَلْبِهِۦ وَهُوَ أَلَدُّ ٱلْخِصَامِ ﴿٢٠٤﴾
Insanlardan kimi de vardir ki, dünya hayati hakkindaki sözleri senin hosuna gider ve o kalbindekine Allah'i sahit tutar. Halbuki O, Islâm düsmanlarinin en yamanidir.
وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِى ٱلْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ ٱلْحَرْثَ وَٱلنَّسْلَ ۗ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ ٱلْفَسَادَ ﴿٢٠٥﴾
Is basina geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çikarmak, ekini ve nesli helak etmek için kosar. Allah ise bozgunculugu sevmez.
وَإِذَا قِيلَ لَهُ ٱتَّقِ ٱللَّهَ أَخَذَتْهُ ٱلْعِزَّةُ بِٱلْإِثْمِ ۚ فَحَسْبُهُۥ جَهَنَّمُ ۚ وَلَبِئْسَ ٱلْمِهَادُ ﴿٢٠٦﴾
Ona: "Allah'tan kork!" dendigi zaman da kendisini onuru (gururu) günah islemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkindan gelir. O ne kötü bir yataktir!
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَشْرِى نَفْسَهُ ٱبْتِغَآءَ مَرْضَاتِ ٱللَّهِ ۗ وَٱللَّهُ رَءُوفٌۢ بِٱلْعِبَادِ ﴿٢٠٧﴾
Yine insanlardan kimi de vardir ki, Allah'in rizasina ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarina çok merhametlidir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱدْخُلُواْ فِى ٱلسِّلْمِ كَآفَّةًۭ وَلَا تَتَّبِعُواْ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيْطَٰنِ ۚ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّۭ مُّبِينٌۭ ﴿٢٠٨﴾
Ey iman edenler! Hepiniz baris ve selamete girin de seytanin adimlarina uymayin. Çünkü o sizin aranizi açan belli bir düsmandir.
فَإِن زَلَلْتُم مِّنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْكُمُ ٱلْبَيِّنَٰتُ فَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٢٠٩﴾
Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsaniz, iyi bilin ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن يَأْتِيَهُمُ ٱللَّهُ فِى ظُلَلٍۢ مِّنَ ٱلْغَمَامِ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ وَقُضِىَ ٱلْأَمْرُ ۚ وَإِلَى ٱللَّهِ تُرْجَعُ ٱلْأُمُورُ ﴿٢١٠﴾
Onlar sadece gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte geliversin de is bitiriliversin. Halbuki bütün isler Allah'a döndürülüp götürülür.
سَلْ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ كَمْ ءَاتَيْنَٰهُم مِّنْ ءَايَةٍۭ بَيِّنَةٍۢ ۗ وَمَن يُبَدِّلْ نِعْمَةَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُ فَإِنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلْعِقَابِ ﴿٢١١﴾
Israilogullarina sor: Biz onlara ne kadar açik âyetler vermistik. Fakat Allah'in nimetini her kim kendisine geldikten sonra degistirirse, süphe yok ki, Allah'in azabi çok siddetlidir.
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ ٱلْحَيَوٰةُ ٱلدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ۘ وَٱلَّذِينَ ٱتَّقَوْاْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ ۗ وَٱللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَآءُ بِغَيْرِ حِسَابٍۢ ﴿٢١٢﴾
Dünya hayati, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle egleniyorlar. Halbuki takva sahibi olan o müminler, kiyamet günü onlarin üstündedir. Allah diledigine hesapsiz rizik verir.
كَانَ ٱلنَّاسُ أُمَّةًۭ وَٰحِدَةًۭ فَبَعَثَ ٱللَّهُ ٱلنَّبِيِّۦنَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ ٱلْكِتَٰبَ بِٱلْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ ٱلنَّاسِ فِيمَا ٱخْتَلَفُواْ فِيهِ ۚ وَمَا ٱخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا ٱلَّذِينَ أُوتُوهُ مِنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُمُ ٱلْبَيِّنَٰتُ بَغْيًۢا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لِمَا ٱخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ ٱلْحَقِّ بِإِذْنِهِۦ ۗ وَٱللَّهُ يَهْدِى مَن يَشَآءُ إِلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٢١٣﴾
Insanlar tek bir ümmetti. Ayrilmalari üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabinin habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanlarin, aralarinda ihtilaf ettikleri seyler hakkinda hakem olsun. Bunda da sirf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarindaki hirs ve kiskançlik yüzünden anlasmazliga düstüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onlarin hakkinda anlasmazliga düstükleri hakka, ulastirdi. Allah, diledigini dogru yola iletir.
أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ ٱلْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ ٱلَّذِينَ خَلَوْاْ مِن قَبْلِكُم ۖ مَّسَّتْهُمُ ٱلْبَأْسَآءُ وَٱلضَّرَّآءُ وَزُلْزِلُواْ حَتَّىٰ يَقُولَ ٱلرَّسُولُ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ مَتَىٰ نَصْرُ ٱللَّهِ ۗ أَلَآ إِنَّ نَصْرَ ٱللَّهِ قَرِيبٌۭ ﴿٢١٤﴾
Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (ugradiklari sikintilar) basiniza gelmeden cennete girivereceginizi mi sandiniz? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sikintilar dokundu ve öyle sarsildilar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: "Allah'in yardimi ne zaman?" derlerdi. Bak iste! Gerçekten Allah'in yardimi yakindir.
يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ ۖ قُلْ مَآ أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍۢ فَلِلْوَٰلِدَيْنِ وَٱلْأَقْرَبِينَ وَٱلْيَتَٰمَىٰ وَٱلْمَسَٰكِينِ وَٱبْنِ ٱلسَّبِيلِ ۗ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍۢ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِيمٌۭ ﴿٢١٥﴾
Ey Muhammed! Sana nereye infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayir olarak verdiginiz nafaka, ana baba, yakinlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmislar içindir. Hayir olarak daha ne yaparsaniz herhalde Allah onu bilir.
كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌۭ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰٓ أَن تَكْرَهُواْ شَيْـًۭٔا وَهُوَ خَيْرٌۭ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰٓ أَن تُحِبُّواْ شَيْـًۭٔا وَهُوَ شَرٌّۭ لَّكُمْ ۗ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٢١٦﴾
Savas size farz kilindi, gerçi o size hos gelmez. Olabilir ki siz, bir seyden hoslanmazsiniz; oysa ki o sizin için bir hayirdir. Yine olabilir ki, siz bir seyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلشَّهْرِ ٱلْحَرَامِ قِتَالٍۢ فِيهِ ۖ قُلْ قِتَالٌۭ فِيهِ كَبِيرٌۭ ۖ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَكُفْرٌۢ بِهِۦ وَٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِۦ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ ٱللَّهِ ۚ وَٱلْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ ٱلْقَتْلِ ۗ وَلَا يَزَالُونَ يُقَٰتِلُونَكُمْ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ ٱسْتَطَٰعُواْ ۚ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِۦ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌۭ فَأُوْلَٰٓئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَٰلُهُمْ فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْءَاخِرَةِ ۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٢١٧﴾
Ey Muhammed! Sana haram aydan ve o ayda savasmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savasmak, büyük bir günahtir. Bununla beraber Allah yolundan alikoymak, O'nu inkar etmek, insanlari, Mescid-i Haram'dan menetmek ve halkini oradan çikarmak, Allah yaninda daha büyük bir günahtir ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savasmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artik onlarin bütün amelleri, dünyada ve ahirette bosa gitmistir. Iste onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَٱلَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَٰهَدُواْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ أُوْلَٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ ٱللَّهِ ۚ وَٱللَّهُ غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿٢١٨﴾
Süphesiz ki iman edenlere, Allah yolunda hicret edip, cihad edenlere gelince, iste onlar, Allah'in rahmetini umarlar. Allah, çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
۞ يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْخَمْرِ وَٱلْمَيْسِرِ ۖ قُلْ فِيهِمَآ إِثْمٌۭ كَبِيرٌۭ وَمَنَٰفِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا ۗ وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ ٱلْعَفْوَ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ ﴿٢١٩﴾
Ey Muhammed! Sana sarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazi menfaatler vardir. Fakat günahlari, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Ihtiyaçtan fazlasini infak edin. Iste böylece Allah, size âyetlerini açikliyor. Umulur ki siz düsünürsünüz.
فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْءَاخِرَةِ ۗ وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْيَتَٰمَىٰ ۖ قُلْ إِصْلَاحٌۭ لَّهُمْ خَيْرٌۭ ۖ وَإِن تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَٰنُكُمْ ۚ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ ٱلْمُفْسِدَ مِنَ ٱلْمُصْلِحِ ۚ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَعْنَتَكُمْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌۭ ﴿٢٢٠﴾
Dünya ve ahiret hakkinda (düsünürsünüz.) Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onlar hakkinda yapacaginiz bir islah, islerine karismamaktan daha hayirlidir. Eger onlara karisirsaniz, onlar sizin kardeslerinizdir. Allah, bozguncuyla islah ediciyi bilir, birbirinden ayird eder. Eger Allah dileseydi, sizi zora kosardi. Süphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَلَا تَنكِحُواْ ٱلْمُشْرِكَٰتِ حَتَّىٰ يُؤْمِنَّ ۚ وَلَأَمَةٌۭ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌۭ مِّن مُّشْرِكَةٍۢ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ ۗ وَلَا تُنكِحُواْ ٱلْمُشْرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤْمِنُواْ ۚ وَلَعَبْدٌۭ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌۭ مِّن مُّشْرِكٍۢ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ ۗ أُوْلَٰٓئِكَ يَدْعُونَ إِلَى ٱلنَّارِ ۖ وَٱللَّهُ يَدْعُوٓاْ إِلَى ٱلْجَنَّةِ وَٱلْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِۦ ۖ وَيُبَيِّنُ ءَايَٰتِهِۦ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٢٢١﴾
Müsrik kadinlari, iman etmedikçe nikâhlamayin. Bir müsrik kadin, sizin hosunuza gitse bile, iman etmis olan bir cariye herhalde ondan daha hayirlidir. Müsrik erkeklere de mümin kadinlari nikâh ettirmeyin. Bir müsrik, sizin hosunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayirlidir. Onlar sizi atese davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve magfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açikliyor. Umulur ki onlar hatirda tutup, ögüt alirlar.
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلْمَحِيضِ ۖ قُلْ هُوَ أَذًۭى فَٱعْتَزِلُواْ ٱلنِّسَآءَ فِى ٱلْمَحِيضِ ۖ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ يَطْهُرْنَ ۖ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ ٱللَّهُ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلتَّوَّٰبِينَ وَيُحِبُّ ٱلْمُتَطَهِّرِينَ ﴿٢٢٢﴾
Ey Muhammed! Sana kadinlarin ay basi halinden de soruyorlar. De ki: O bir eziyettir Onun için ay basi halinde olduklari zaman kadinlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklasmayin. Iyice temizlendikleri zaman ise Allah'in emrettigi yerden onlara varin, yaklasin Süphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.
نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌۭ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ ۖ وَقَدِّمُواْ لِأَنفُسِكُمْ ۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّكُم مُّلَٰقُوهُ ۗ وَبَشِّرِ ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿٢٢٣﴾
Kadinlariniz, sizin için bir tarladir. O halde tarlaniza dilediginiz gibi varin ve kendiniz için ileriye hazirlik yapin. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksiniz. Ey Muhammed, müminleri müjdele!
وَلَا تَجْعَلُواْ ٱللَّهَ عُرْضَةًۭ لِّأَيْمَٰنِكُمْ أَن تَبَرُّواْ وَتَتَّقُواْ وَتُصْلِحُواْ بَيْنَ ٱلنَّاسِ ۗ وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌۭ ﴿٢٢٤﴾
Sözünüzde durmaniz, kötülükten sakinmaniz ve insanlarin arasini düzeltmeniz için, Allah'i yeminlerinize hedef veya siper edip durmayin. Allah, her seyi isitir ve bilir.
لَّا يُؤَاخِذُكُمُ ٱللَّهُ بِٱللَّغْوِ فِىٓ أَيْمَٰنِكُمْ وَلَٰكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ ۗ وَٱللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌۭ ﴿٢٢٥﴾
Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiginiz lagiv (herhangi bir kasit olmadan, kanaate göre yanlis yere yapilan yemin)dan sorumlu tutmaz. Fakat kalbinizin kazandigi yalan yere yapilan yeminden sorumlu tutar. Allah çok bagislayicidir, çok halimdir.
لِّلَّذِينَ يُؤْلُونَ مِن نِّسَآئِهِمْ تَرَبُّصُ أَرْبَعَةِ أَشْهُرٍۢ ۖ فَإِن فَآءُو فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿٢٢٦﴾
Kadinlarindan îlâ edenler (onlara yaklasmamaya yemin edenler) için dört ay beklemek vardir. Eger bu yeminlerinden dönerlerse, süphesiz ki Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
وَإِنْ عَزَمُواْ ٱلطَّلَٰقَ فَإِنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌۭ ﴿٢٢٧﴾
Yok eger bosamaya karar vermislerse, süphesiz ki Allah söylediklerini isitir, kurduklarini bilir.
وَٱلْمُطَلَّقَٰتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلَٰثَةَ قُرُوٓءٍۢ ۚ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ فِىٓ أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ ۚ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِى ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوٓاْ إِصْلَٰحًۭا ۚ وَلَهُنَّ مِثْلُ ٱلَّذِى عَلَيْهِنَّ بِٱلْمَعْرُوفِ ۚ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۭ ۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٢٢٨﴾
Bosanan kadinlar, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah'in rahimlerinde yarattigini gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eger Allah'a ve ahiret gününe inaniyorlarsa gizlemezler. Kocalari da, barismak istedikleri takdirde o süre içersinde onlari geri almaya daha layiktirlar. O kadinlarin, üzerlerindeki mesru hak gibi, kendilerinin de haklari vardir. Yalniz erkekler için, onlarin üzerinde bir derece vardir. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
ٱلطَّلَٰقُ مَرَّتَانِ ۖ فَإِمْسَاكٌۢ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌۢ بِإِحْسَٰنٍۢ ۗ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُواْ مِمَّآ ءَاتَيْتُمُوهُنَّ شَيْـًٔا إِلَّآ أَن يَخَافَآ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا ٱفْتَدَتْ بِهِۦ ۗ تِلْكَ حُدُودُ ٱللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا ۚ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ ٱللَّهِ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ ﴿٢٢٩﴾
Bosamak (talak) iki defadir. Ondan sonrasi ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktir. Onlara verdiklerinizden bir sey almaniz da size helâl olmaz. Ancak Allah'in çizdigi hudutta duramayacaklarindan korkmalari baska. Eger siz de bunlarin, Allah'in çizdigi hudutta duramayacaklarindan korkarsaniz, kadinin, ayrilmak için hakkindan vazgeçmesinde artik ikisine de günah yoktur. Iste bunlar, Allah'in çizdigi hudududur. Sakin bunlari asmayin, Her kim Allah'in hududunu asarsa, iste onlar zalimlerdir.
فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُۥ مِنۢ بَعْدُ حَتَّىٰ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُۥ ۗ فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَآ أَن يَتَرَاجَعَآ إِن ظَنَّآ أَن يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِ ۗ وَتِلْكَ حُدُودُ ٱللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍۢ يَعْلَمُونَ ﴿٢٣٠﴾
Eger kadini bir daha bosarsa, bundan sonra artik baska bir kocaya varincaya kadar ona helâl olmaz. Eger ikinci koca da onu bosarsa, Allah'in hududunu saglam tutacaklarini ümid ettikleri takdirde öncekilerin birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah yoktur. Iste bunlar, Allah'in tayin ettigi hudududur. Bunlari, bilen bir kavim için açikliyor.
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ ٱلنِّسَآءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍۢ ۚ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًۭا لِّتَعْتَدُواْ ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۥ ۚ وَلَا تَتَّخِذُوٓاْ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ هُزُوًۭا ۚ وَٱذْكُرُواْ نِعْمَتَ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَآ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ وَٱلْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِۦ ۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌۭ ﴿٢٣١﴾
Kadinlari bosadiginiz zaman iddetlerini bitirdiklerinde, artik kendilerini ya iyilikle tutun veya güzellikle salin. Yoksa haklarina tecavüz için zararlarina olarak onlari tutmayin. Her kim bunu yaparsa nefsine zulmetmis olur. Sakin Allah'in âyetlerini alay konusu edinmeyin, Allah'in üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle ögüt vermek üzere indirdigi kitap ve hikmeti hatirlayip, düsünün. Hem Allah'tan korkun ve bilin ki Allah her seyi bilir.
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ ٱلنِّسَآءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَٰجَهُنَّ إِذَا تَرَٰضَوْاْ بَيْنَهُم بِٱلْمَعْرُوفِ ۗ ذَٰلِكَ يُوعَظُ بِهِۦ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ ۗ ذَٰلِكُمْ أَزْكَىٰ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ۗ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٢٣٢﴾
Kadinlari bosadiginiz zaman iddetlerini bitirdiklerinde, aralarinda mesru bir sekilde rizalastiklari takdirde, kendilerini kocalariyla nikâhlanacaklar diye sikistirip, engellemeyin. Iste bu, içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere verilen bir ögüttür. Bu, sizin hakkinizda daha hayirli ve daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.
۞ وَٱلْوَٰلِدَٰتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَٰدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ ۖ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ ٱلرَّضَاعَةَ ۚ وَعَلَى ٱلْمَوْلُودِ لَهُۥ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِٱلْمَعْرُوفِ ۚ لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَا تُضَآرَّ وَٰلِدَةٌۢ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوْلُودٌۭ لَّهُۥ بِوَلَدِهِۦ ۚ وَعَلَى ٱلْوَارِثِ مِثْلُ ذَٰلِكَ ۗ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالًا عَن تَرَاضٍۢ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍۢ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ۗ وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُوٓاْ أَوْلَٰدَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّآ ءَاتَيْتُم بِٱلْمَعْرُوفِ ۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌۭ ﴿٢٣٣﴾
Anneler, çocuklarini, emzirmenin tamamlanmasini isteyenler için tam iki yil emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocugu sebebiyle bir anne de, çocugu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasin. Varise düsen de yine ayni borçtur. Eger ana ve baba birbirleriyle istisare edip, her ikisinin de rizasiyla çocugu memeden ayirmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eger çocuklarinizi baskalarina emzirtmek isterseniz vereceginizi güzel güzel verdikten sonra bunda da size bir günah yoktur. Bununla beraber Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah yaptiklarinizi görür.
وَٱلَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَٰجًۭا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍۢ وَعَشْرًۭا ۖ فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِىٓ أَنفُسِهِنَّ بِٱلْمَعْرُوفِ ۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌۭ ﴿٢٣٤﴾
Içinizden vefat edip de geride esler birakan kimselerin hanimlari, kendi baslarina dört ay on gün beklerler. Iddet (bekleme) sürelerini bitirdikleri zaman, artik kendileri hakkinda mesru bir sekilde yapacaklari hareketten size bir günah yoktur. Allah, yaptiklarinizdan haberdardir.
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِۦ مِنْ خِطْبَةِ ٱلنِّسَآءِ أَوْ أَكْنَنتُمْ فِىٓ أَنفُسِكُمْ ۚ عَلِمَ ٱللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِن لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّآ أَن تَقُولُواْ قَوْلًۭا مَّعْرُوفًۭا ۚ وَلَا تَعْزِمُواْ عُقْدَةَ ٱلنِّكَاحِ حَتَّىٰ يَبْلُغَ ٱلْكِتَٰبُ أَجَلَهُۥ ۚ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِىٓ أَنفُسِكُمْ فَٱحْذَرُوهُ ۚ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌۭ ﴿٢٣٥﴾
Böyle kadinlara evlenme isteginizi üstü kapali biçimde çitlatmanizda veya gönlünüzde tutmanizda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onlari mutlaka anacaksiniz. Fakat mesru bir söz söylemekten baska bir sekilde kendileriyle gizlice sözlesmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabindan sakinin. Yine bilin ki Allah çok bagislayicidir, çok yumusaktir.
لَّا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن طَلَّقْتُمُ ٱلنِّسَآءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ أَوْ تَفْرِضُواْ لَهُنَّ فَرِيضَةًۭ ۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى ٱلْمُوسِعِ قَدَرُهُۥ وَعَلَى ٱلْمُقْتِرِ قَدَرُهُۥ مَتَٰعًۢا بِٱلْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿٢٣٦﴾
Eger kadinlari, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden bosarsaniz (bunda) size bir vebal yoktur. Su kadar ki onlara (mal verip) faydalandirin. Eli genis olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandirmalidir. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.
وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةًۭ فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إِلَّآ أَن يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَاْ ٱلَّذِى بِيَدِهِۦ عُقْدَةُ ٱلنِّكَاحِ ۚ وَأَن تَعْفُوٓاْ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ ۚ وَلَا تَنسَوُاْ ٱلْفَضْلَ بَيْنَكُمْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٢٣٧﴾
Eger onlari, kendilerine dokunmadan önce bosar ve mehri de kesmis bulunursaniz, o zaman borç, o kestiginiz miktarin yarisidir. Ancak kadinlar veya nikâh akdini elinde bulunduran kimse bagislarsa baska. Ey erkekler! sizin bagislamaniz ise takvaya daha yakindir. Aranizdaki fazileti unutmayin süphesiz ki Allah, her ne yaparsaniz hakkiyle görür.
حَٰفِظُواْ عَلَى ٱلصَّلَوَٰتِ وَٱلصَّلَوٰةِ ٱلْوُسْطَىٰ وَقُومُواْ لِلَّهِ قَٰنِتِينَ ﴿٢٣٨﴾
Namazlara ve orta namaza devam edin ve Allah için boyun egerek kalkip namaza durun.
فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًۭا ۖ فَإِذَآ أَمِنتُمْ فَٱذْكُرُواْ ٱللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ ﴿٢٣٩﴾
Eger bir korku hâlindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kilin, (korkudan) emin oldugunuz zaman da böyle bilmediginiz seyleri size ögrettigi sekilde Allah'i zikredin (namazlarinizi yine her zamanki gibi husû ile kilin).
وَٱلَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَٰجًۭا وَصِيَّةًۭ لِّأَزْوَٰجِهِم مَّتَٰعًا إِلَى ٱلْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍۢ ۚ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِى مَا فَعَلْنَ فِىٓ أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعْرُوفٍۢ ۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌۭ ﴿٢٤٠﴾
Içinizden hanimlarini geride birakarak vefat edecek olanlar, esleri için senesine kadar evlerinden çikarilmaksizin kendilerine yetecek bir mali vasiyet ederler. Bununla birlikte eger kendileri çikarlarsa, kendi haklarinda yaptiklari mesru bir hareketten dolayi size bir sorumluluk yoktur. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَلِلْمُطَلَّقَٰتِ مَتَٰعٌۢ بِٱلْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى ٱلْمُتَّقِينَ ﴿٢٤١﴾
Bosanmis kadinlar için de mesru ve gelenege uygun sekilde bir meta'(intifa hakki) vardir ki verilmesi, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur.
كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمْ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٢٤٢﴾
Iste akillariniz ersin diye, Allah size âyetlerini böylece açikliyor.
۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ خَرَجُواْ مِن دِيَٰرِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ ٱلْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ ٱللَّهُ مُوتُواْ ثُمَّ أَحْيَٰهُمْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ ﴿٢٤٣﴾
Görmedin mi o kimseleri ki kendileri binlerce kisi iken ölüm korkusuyla yurtlarindan çiktilar. Allah da kendilerine "ölün!" dedi, sonra da onlara bir hayat verdi. Süphesiz ki Allah, insanlara karsi bir lütuf sahibidir. Fakat insanlarin pek çoklari sükretmezler.
وَقَٰتِلُواْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌۭ ﴿٢٤٤﴾
O halde Allah yolunda çarpisin ve bilin ki Allah, her seyi isitir ve bilir.
مَّن ذَا ٱلَّذِى يُقْرِضُ ٱللَّهَ قَرْضًا حَسَنًۭا فَيُضَٰعِفَهُۥ لَهُۥٓ أَضْعَافًۭا كَثِيرَةًۭ ۚ وَٱللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُۜطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٢٤٥﴾
Kimdir o adam ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarini ödesin. Allah darlik da verir, genislik de verir. Hepiniz de O'na döndürülüp götürüleceksiniz.
أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلْمَلَإِ مِنۢ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ مِنۢ بَعْدِ مُوسَىٰٓ إِذْ قَالُواْ لِنَبِىٍّۢ لَّهُمُ ٱبْعَثْ لَنَا مَلِكًۭا نُّقَٰتِلْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ ۖ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ إِن كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلْقِتَالُ أَلَّا تُقَٰتِلُواْ ۖ قَالُواْ وَمَا لَنَآ أَلَّا نُقَٰتِلَ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَقَدْ أُخْرِجْنَا مِن دِيَٰرِنَا وَأَبْنَآئِنَا ۖ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ ٱلْقِتَالُ تَوَلَّوْاْ إِلَّا قَلِيلًۭا مِّنْهُمْ ۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٢٤٦﴾
Baksana, Israil ogullarinin Musa'dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir peygamberlerine: "Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savasalim..." dediler. O da: "Size savas farz kilinirsa, acaba yapmamazlik eder misiniz?" dedi. Onlar: "Bize ne oldu da yurtlarimizdan çikarildigimiz ve çocuklarimizdan ayrildigimiz halde Allah yolunda savasmayalim?" dediler. Bunun üzerine savas kendilerine farz kilininca da onlardan pek azi hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ ٱللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًۭا ۚ قَالُوٓاْ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ ٱلْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِٱلْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةًۭ مِّنَ ٱلْمَالِ ۚ قَالَ إِنَّ ٱللَّهَ ٱصْطَفَىٰهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُۥ بَسْطَةًۭ فِى ٱلْعِلْمِ وَٱلْجِسْمِ ۖ وَٱللَّهُ يُؤْتِى مُلْكَهُۥ مَن يَشَآءُ ۚ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٌۭ ﴿٢٤٧﴾
Peygamberleri onlara: "Allah, size hükümdar olmak üzere Talût'u gönderdi." demisti. Onlar: "Ona bizim üzerimize hükümdar olmak nereden geldi? Oysa hükümdarliga biz ondan daha lâyikiz, ona maldan bir genislik, bir bolluk da verilmemistir." dediler. Peygamberleri de "Onu sizin basiniza Allah seçmis ve ona bilgi ve vücut bakimindan bir güç, bir genislik vermistir." dedi. Hem Allah, mülkünü diledigine verir. Allah'in rahmeti genistir, o her seyi bilir.
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ ءَايَةَ مُلْكِهِۦٓ أَن يَأْتِيَكُمُ ٱلتَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌۭ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌۭ مِّمَّا تَرَكَ ءَالُ مُوسَىٰ وَءَالُ هَٰرُونَ تَحْمِلُهُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٢٤٨﴾
Peygamberleri, onlara sunu da söylemisti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarliginin alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktir ki onda Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatligi), Musa ve Harun ailelerinin biraktiklarindan bir bakiyye (kalinti) vardir. Onu melekler getirecektir. Eger iman etmis kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet vardir.
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِٱلْجُنُودِ قَالَ إِنَّ ٱللَّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍۢ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّى وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُۥ مِنِّىٓ إِلَّا مَنِ ٱغْتَرَفَ غُرْفَةًۢ بِيَدِهِۦ ۚ فَشَرِبُواْ مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًۭا مِّنْهُمْ ۚ فَلَمَّا جَاوَزَهُۥ هُوَ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ قَالُواْ لَا طَاقَةَ لَنَا ٱلْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِۦ ۚ قَالَ ٱلَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَٰقُواْ ٱللَّهِ كَم مِّن فِئَةٍۢ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةًۭ كَثِيرَةًۢ بِإِذْنِ ٱللَّهِ ۗ وَٱللَّهُ مَعَ ٱلصَّٰبِرِينَ ﴿٢٤٩﴾
Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: "Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden degildir. Kim de onu tatmazsa, iste o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan baska (bu kadarina ruhsat vardir)." Derken içlerinden pek azi hariç, hepsi de varir varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. "Bizim bugün, Calut ile ordusuna karsi duracak gücümüz yok." dediler. Allah'a kavusacaklarina inanip, bilenler ise su cevabi verdiler: "Nice az topluluklar, Allah'in izniyle nice çok topluluklara galip gelmislerdir. Allah, sabirlilarla beraberdir."
وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِۦ قَالُواْ رَبَّنَآ أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًۭا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَٱنصُرْنَا عَلَى ٱلْقَوْمِ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٢٥٠﴾
Calut ve ordusuna karsi savas meydanina çiktiklari zaman da söyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabir dök, ayaklarimizi sabit tut ve kâfirler topluluguna karsi bize yardim et!"
فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ ٱللَّهِ وَقَتَلَ دَاوُۥدُ جَالُوتَ وَءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ ٱلْمُلْكَ وَٱلْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُۥ مِمَّا يَشَآءُ ۗ وَلَوْلَا دَفْعُ ٱللَّهِ ٱلنَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍۢ لَّفَسَدَتِ ٱلْأَرْضُ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٢٥١﴾
Derken, Allah'in izniyle onlari tamamen bozdular. Davud, Calut'u öldürdü ve Allah, kendisine hükümdarlik ve hikmet (peygamberlik) verdi ve ona diledigi seylerden de ögretti. Eger Allah'in, insanlari birbirleriyle savmasi olmasaydi, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karsi büyük bir lütuf sahibidir.
تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِٱلْحَقِّ ۚ وَإِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٢٥٢﴾
Iste bunlar, Allah'in âyetleridir. Onlari sana hakkiyla okuyoruz. Süphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin.
۞ تِلْكَ ٱلرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍۢ ۘ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ ٱللَّهُ ۖ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَٰتٍۢ ۚ وَءَاتَيْنَا عِيسَى ٱبْنَ مَرْيَمَ ٱلْبَيِّنَٰتِ وَأَيَّدْنَٰهُ بِرُوحِ ٱلْقُدُسِ ۗ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ مَا ٱقْتَتَلَ ٱلَّذِينَ مِنۢ بَعْدِهِم مِّنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُمُ ٱلْبَيِّنَٰتُ وَلَٰكِنِ ٱخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ ءَامَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ ۚ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ مَا ٱقْتَتَلُواْ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ ﴿٢٥٣﴾
O isaret olunan resuller yok mu, biz onlarin bazisini, bazisindan üstün kildik. Içlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konustu, bazisini da derecelerle daha yükseklere çikardi. Biz Meryem oglu Isa'ya da o delilleri verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eger Allah dileseydi, bunlarin arkasindaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanina girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düstüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanina girmezlerdi. Fakat Allah diledigini yapar.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَٰكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِىَ يَوْمٌۭ لَّا بَيْعٌۭ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌۭ وَلَا شَفَٰعَةٌۭ ۗ وَٱلْكَٰفِرُونَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ ﴿٢٥٤﴾
Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alis verisin, hiçbir dostlugun ve hiçbir sefaatin bulunmadigi bir gün gelmeden önce, size verdigimiz riziklardan Allah yolunda harcayin. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.
ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلْحَىُّ ٱلْقَيُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُۥ سِنَةٌۭ وَلَا نَوْمٌۭ ۚ لَّهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ ۗ مَن ذَا ٱلَّذِى يَشْفَعُ عِندَهُۥٓ إِلَّا بِإِذْنِهِۦ ۚ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَىْءٍۢ مِّنْ عِلْمِهِۦٓ إِلَّا بِمَا شَآءَ ۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ ۖ وَلَا يَـُٔودُهُۥ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ ٱلْعَلِىُّ ٱلْعَظِيمُ ﴿٢٥٥﴾
Allah'tan baska hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydir), bütün varligin idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Izni olmadan huzurunda sefaat edecek olan kimdir? O, kullarinin önlerinde ve arkalarinda ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun diledigi kadarindan baska ilminden hiç bir sey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamistir. Onlarin her ikisini de görüp gözetmek O'na bir agirlik vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
لَآ إِكْرَاهَ فِى ٱلدِّينِ ۖ قَد تَّبَيَّنَ ٱلرُّشْدُ مِنَ ٱلْغَىِّ ۚ فَمَن يَكْفُرْ بِٱلطَّٰغُوتِ وَيُؤْمِنۢ بِٱللَّهِ فَقَدِ ٱسْتَمْسَكَ بِٱلْعُرْوَةِ ٱلْوُثْقَىٰ لَا ٱنفِصَامَ لَهَا ۗ وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٢٥٦﴾
Dinde zorlama yoktur. Çünkü dogruluk, sapikliktan ayird edilmistir. Artik her kim tâgutu inkar edip, Allah'a inanirsa, saglam bir kulpa yapismistir ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her seyi isitir ve bilir.
ٱللَّهُ وَلِىُّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ ۖ وَٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَوْلِيَآؤُهُمُ ٱلطَّٰغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ ٱلنُّورِ إِلَى ٱلظُّلُمَٰتِ ۗ أُوْلَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٢٥٧﴾
Allah, iman edenlerin velisidir. Onlari karanliklardan aydinliga çikarir. Inkâr edenlerin velileri de taguttur, onlari aydinliktan karanliklara çikarirlar. Iste onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalirlar.
أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِى حَآجَّ إِبْرَٰهِۦمَ فِى رَبِّهِۦٓ أَنْ ءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ ٱلْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَٰهِۦمُ رَبِّىَ ٱلَّذِى يُحْىِۦ وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا۠ أُحْىِۦ وَأُمِيتُ ۖ قَالَ إِبْرَٰهِۦمُ فَإِنَّ ٱللَّهَ يَأْتِى بِٱلشَّمْسِ مِنَ ٱلْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ ٱلْمَغْرِبِ فَبُهِتَ ٱلَّذِى كَفَرَ ۗ وَٱللَّهُ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٢٥٨﴾
Allah, kendisine hükümdarlik verdi diye, Rabbi hakkinda Ibrahim'le tartisani görmedin mi? Hani Ibrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dedigi zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demisti. Ibrahim: "Allah günesi dogudan getiriyor, haydi sen onu batidan getir!" deyince o inkâr eden herif sasirip kaldi. Öyle ya, Allah zalimler toplulugunu dogru yola iletmez.
أَوْ كَٱلَّذِى مَرَّ عَلَىٰ قَرْيَةٍۢ وَهِىَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ يُحْىِۦ هَٰذِهِ ٱللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا ۖ فَأَمَاتَهُ ٱللَّهُ مِاْئَةَ عَامٍۢ ثُمَّ بَعَثَهُۥ ۖ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ ۖ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍۢ ۖ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِاْئَةَ عَامٍۢ فَٱنظُرْ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ ۖ وَٱنظُرْ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ ءَايَةًۭ لِّلنَّاسِ ۖ وَٱنظُرْ إِلَى ٱلْعِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًۭا ۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۥ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌۭ ﴿٢٥٩﴾
Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir sehre ugramisti, alti üstüne gelmis, ipissiz yatiyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldin?" diye sordu. O da: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldim." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayir, yüz sene kaldin, öyle iken bak yiyecegine, içecegine henüz bozulmamis, hele esegine bak, hem bunlar, seni insanlara karsi kudretimizin bir isareti kilalim diyedir. Hele o kemiklere bak, onlari nasil birbirinin üzerine kaldiriyoruz? Sonra onlara nasil et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açikça belli olunca: "Simdi biliyorum ki, Allah her seye kadirdir." dedi.
وَإِذْ قَالَ إِبْرَٰهِۦمُ رَبِّ أَرِنِى كَيْفَ تُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰ ۖ قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن ۖ قَالَ بَلَىٰ وَلَٰكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِى ۖ قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةًۭ مِّنَ ٱلطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ ٱجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍۢ مِّنْهُنَّ جُزْءًۭا ثُمَّ ٱدْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًۭا ۚ وَٱعْلَمْ أَنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌۭ ﴿٢٦٠﴾
Bir zamanlar Ibrahim de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasil dirilttigini bana göster!" demisti. Allah: "Inanmadin mi ki?" buyurdu. Ibrahim: "Inandim, fakat kalbim iyice yatissin diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle ise kuslardan dördünü tut da onlari kendine çevir, iyice tanidiktan sonra (kesip) her dagin basina onlardan birer parça dagit, sonra da onlari çagir, kosa kosa sana gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."
مَّثَلُ ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنۢبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِى كُلِّ سُنۢبُلَةٍۢ مِّاْئَةُ حَبَّةٍۢ ۗ وَٱللَّهُ يُضَٰعِفُ لِمَن يَشَآءُ ۗ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٌ ﴿٢٦١﴾
Mallarini Allah yolunda harcayanlarin durumu, bir tanenin durumu gibidir ki, yedi basak bitirmis ve her basakta yüz tane var. Allah, diledigine daha da katlar. Allah'in rahmeti genistir. O, her seyi bilir.
ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَآ أَنفَقُواْ مَنًّۭا وَلَآ أَذًۭى ۙ لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٢٦٢﴾
Allah yolunda mallarini infak eden, sonra verdiklerinin arkasindan basa kakmayi, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yaninda mükafatlari vardir. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.
۞ قَوْلٌۭ مَّعْرُوفٌۭ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌۭ مِّن صَدَقَةٍۢ يَتْبَعُهَآ أَذًۭى ۗ وَٱللَّهُ غَنِىٌّ حَلِيمٌۭ ﴿٢٦٣﴾
Bir tatli dil ve kusurlari bagislamak, arkasindan eza ve gönül bulantisi gelecek bir sadakadan daha hayirlidir. Allah, hiçbir seye muhtaç degildir, halimdir, yumusak davranir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تُبْطِلُواْ صَدَقَٰتِكُم بِٱلْمَنِّ وَٱلْأَذَىٰ كَٱلَّذِى يُنفِقُ مَالَهُۥ رِئَآءَ ٱلنَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ ۖ فَمَثَلُهُۥ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌۭ فَأَصَابَهُۥ وَابِلٌۭ فَتَرَكَهُۥ صَلْدًۭا ۖ لَّا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَىْءٍۢ مِّمَّا كَسَبُواْ ۗ وَٱللَّهُ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٢٦٤﴾
Ey iman edenler! Sadakalarinizi, basa kakmak, gönül kirmakla bosa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteris için malini dagitir da ne Allah'a inanir, ne ahiret gününe. Artik onun hâli, bir kayanin hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmis, derken siddetli bir sagnak inmis de onu yalçin bir kaya halinde birakivermis. Öyle kimseler, kazandiklarindan hiçbir sey elde edemezler. Allah, kâfirler toplulugunu dogru yola iletmez.
وَمَثَلُ ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمُ ٱبْتِغَآءَ مَرْضَاتِ ٱللَّهِ وَتَثْبِيتًۭا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍۭ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌۭ فَـَٔاتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌۭ فَطَلٌّۭ ۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٢٦٥﴾
Allah'in rizasini aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kismini Allah yolunda sabit kilmak için mallarini Allah yolunda harcayanlarin hâli ise, bir tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki, ona kuvvetli bir sagnak düsmüs de yemislerini iki kat vermistir. Böyle bir bahçeye yagmur düsmese bile mutlaka bir çisenti vardir. Allah, yaptiklarinizi görür.
أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَن تَكُونَ لَهُۥ جَنَّةٌۭ مِّن نَّخِيلٍۢ وَأَعْنَابٍۢ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ لَهُۥ فِيهَا مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ وَأَصَابَهُ ٱلْكِبَرُ وَلَهُۥ ذُرِّيَّةٌۭ ضُعَفَآءُ فَأَصَابَهَآ إِعْصَارٌۭ فِيهِ نَارٌۭ فَٱحْتَرَقَتْ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ ﴿٢٦٦﴾
Hiç biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalik ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altinda irmaklar aksin, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlik çökmüs ve elleri ermez, güçleri yetmez küçük, zayif çocuklari olsun. Derken ona atesli bir bora isabet ediversin de o bahçe yaniversin. Iste Allah, âyetlerini size böylece açikliyor. Umulur ki, düsünürsünüz.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَٰتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّآ أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ ۖ وَلَا تَيَمَّمُواْ ٱلْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِـَٔاخِذِيهِ إِلَّآ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ ۚ وَٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ غَنِىٌّ حَمِيدٌ ﴿٢٦٧﴾
Ey iman edenler! Infaki gerek kazandiklarinizin, gerek sizin için yerden çikardiklarimizin temizlerinden yapin. Kendinizin göz yummadan alicisi olamiyacaginiz fenasini vermeye yeltenmeyin. Biliniz ki, Allah sadakalariniza muhtaç degildir ve hamde layik olandir.
ٱلشَّيْطَٰنُ يَعِدُكُمُ ٱلْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِٱلْفَحْشَآءِ ۖ وَٱللَّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةًۭ مِّنْهُ وَفَضْلًۭا ۗ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٌۭ ﴿٢٦٨﴾
Seytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin seylere tesvik eder. Allah da lütfundan ve bagislamasindan birtakim vaatlerde bulunuyor. Allah'in lütfu genistir. O herseyi bilendir.
يُؤْتِى ٱلْحِكْمَةَ مَن يَشَآءُ ۚ وَمَن يُؤْتَ ٱلْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِىَ خَيْرًۭا كَثِيرًۭا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّآ أُوْلُواْ ٱلْأَلْبَٰبِ ﴿٢٦٩﴾
Diledigine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayir verilmis demektir. Ve bunu ancak üstün akillilar anlar.
وَمَآ أَنفَقْتُم مِّن نَّفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُم مِّن نَّذْرٍۢ فَإِنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُهُۥ ۗ وَمَا لِلظَّٰلِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ ﴿٢٧٠﴾
Her ne çesit nafaka verdinizse veya ne türlü bir adak adadinizsa, Allah onu kesinlikle bilir. Ve zalimlere hiçbir sekilde yardim olunmayacaktir.
إِن تُبْدُواْ ٱلصَّدَقَٰتِ فَنِعِمَّا هِىَ ۖ وَإِن تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا ٱلْفُقَرَآءَ فَهُوَ خَيْرٌۭ لَّكُمْ ۚ وَيُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَيِّـَٔاتِكُمْ ۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌۭ ﴿٢٧١﴾
Sadakalari açikça verirseniz o, ne iyi olur; yok eger onlari gizler de fakirlere öyle verirseniz bu sizin için daha hayirlidir ve günahlarinizin birçogunun bagislanmasina sebep olur. Bilin ki, Allah, her ne yaparsaniz hepsinden haberdardir.
۞ لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَىٰهُمْ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَهْدِى مَن يَشَآءُ ۗ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍۢ فَلِأَنفُسِكُمْ ۚ وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ٱبْتِغَآءَ وَجْهِ ٱللَّهِ ۚ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍۢ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لَا تُظْلَمُونَ ﴿٢٧٢﴾
Onlari yola getirmek senin boynuna borç degildir, ancak Allah diledigini yola getirir. Yaptiginiz her iyilik sirf kendiniz içindir. Siz yalnizca Allah rizasini gözetmenin disinda infak etmezsiniz. Iyilik cinsinden ne infak ederseniz o size aynen ödenir. Size hiçbir sekilde haksizlik yapilmaz.
لِلْفُقَرَآءِ ٱلَّذِينَ أُحْصِرُواْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًۭا فِى ٱلْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ ٱلْجَاهِلُ أَغْنِيَآءَ مِنَ ٱلتَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَٰهُمْ لَا يَسْـَٔلُونَ ٱلنَّاسَ إِلْحَافًۭا ۗ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍۢ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِيمٌ ﴿٢٧٣﴾
Sadakalarinizi, kendilerini Allah yoluna adamis olan fakirlere veriniz. Onlar yeryüzünde gezip dolasmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarindan dolayi, bilmeyenler, onlari zengin sanirlar. Oysa sen onlari yüzlerinden tanirsin. Yüzsüzlük yapip kimseden birsey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik yaparsaniz, süphe yok ki, Allah onu bilir.
ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُم بِٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ سِرًّۭا وَعَلَانِيَةًۭ فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٢٧٤﴾
Mallarini gece ve gündüz, gizlice ve açikça infak edenler yok mu, iste onlarin Rableri katinda ecir ve mükafatlari vardir. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.
ٱلَّذِينَ يَأْكُلُونَ ٱلرِّبَوٰاْ لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ ٱلَّذِى يَتَخَبَّطُهُ ٱلشَّيْطَٰنُ مِنَ ٱلْمَسِّ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوٓاْ إِنَّمَا ٱلْبَيْعُ مِثْلُ ٱلرِّبَوٰاْ ۗ وَأَحَلَّ ٱللَّهُ ٱلْبَيْعَ وَحَرَّمَ ٱلرِّبَوٰاْ ۚ فَمَن جَآءَهُۥ مَوْعِظَةٌۭ مِّن رَّبِّهِۦ فَٱنتَهَىٰ فَلَهُۥ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِ ۖ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٢٧٥﴾
Riba (faiz) yiyen kimseler, seytan çarpan kimse nasil kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alisveris de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alisverisi helal, faizi de haram kilmistir. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir ögüt üzerine faizcilige son verirse, geçmiste olanlar kendisine ve hakkindaki hüküm de Allah'a kalmistir. Her kim de yeniden faize dönerse iste onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardir.
يَمْحَقُ ٱللَّهُ ٱلرِّبَوٰاْ وَيُرْبِى ٱلصَّدَقَٰتِ ۗ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ ﴿٢٧٦﴾
Allah faizi mahveder, oysa sadakalari bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez.
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَأَقَامُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَوُاْ ٱلزَّكَوٰةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٢٧٧﴾
Iman edip iyi isler yapan, namazi dosdogru kilip zekati verenlerin Rabbleri katinda elbette mükafatlari vardir. Onlara hiçbir korku olmadigi gibi, onlar mahzun da olmazlar.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِىَ مِنَ ٱلرِّبَوٰٓاْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٢٧٨﴾
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artik faizin pesini birakin, eger gerçekten müminler iseniz.
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ فَأْذَنُواْ بِحَرْبٍۢ مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ ۖ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَٰلِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ ﴿٢٧٩﴾
Eger böyle yapmazsaniz, o zaman Allah ve Resulü tarafindan size savas açilmis oldugunu bilin. Eger tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksizlik etmezsiniz, haksizliga da ugramazsiniz.
وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍۢ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَيْسَرَةٍۢ ۚ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌۭ لَّكُمْ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٢٨٠﴾
Eger borçlu darlik içindeyse, ona ödeme kolayligina kadar bir süre taniyin. Ve bu gibi borçlulara alacaginizi bagislayip sadaka etmeniz eger bilirseniz sizin için, daha hayirlidir.
وَٱتَّقُواْ يَوْمًۭا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى ٱللَّهِ ۖ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍۢ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٢٨١﴾
Öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra da herkese kazanci tamamiyla ödenecek ve hiç kimse haksizliga ugramayacaktir.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَىٰٓ أَجَلٍۢ مُّسَمًّۭى فَٱكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌۢ بِٱلْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَن يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ ٱللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ ٱلَّذِى عَلَيْهِ ٱلْحَقُّ وَلْيَتَّقِ ٱللَّهَ رَبَّهُۥ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـًۭٔا ۚ فَإِن كَانَ ٱلَّذِى عَلَيْهِ ٱلْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُۥ بِٱلْعَدْلِ ۚ وَٱسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ مِن رِّجَالِكُمْ ۖ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌۭ وَٱمْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ ٱلشُّهَدَآءِ أَن تَضِلَّ إِحْدَىٰهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَىٰهُمَا ٱلْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ ٱلشُّهَدَآءُ إِذَا مَا دُعُواْ ۚ وَلَا تَسْـَٔمُوٓاْ أَن تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰٓ أَجَلِهِۦ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ ٱللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَٰدَةِ وَأَدْنَىٰٓ أَلَّا تَرْتَابُوٓاْ ۖ إِلَّآ أَن تَكُونَ تِجَٰرَةً حَاضِرَةًۭ تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوٓاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَآرَّ كَاتِبٌۭ وَلَا شَهِيدٌۭ ۚ وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُۥ فُسُوقٌۢ بِكُمْ ۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ ٱللَّهُ ۗ وَٱللَّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌۭ ﴿٢٨٢﴾
Ey iman edenler! Belli bir vade ile karsilikli borç alis verisinde bulundugunuz vakit onu yazin. Hem aranizda dogruluguyla taninmis yazi bilen biri yazsin. Yazi bilen biri, Allah'in, kendisine ögrettigi gibi yazmaktan kaçinmasin da yazsin. Bir de hak kendi üzerinde olan adam söyleyip yazdirsin ve herbiri yazarken Rabbi olan Allah'dan korksun da haktan birsey eksiltmesin. Sayet borçlu bir bunak veya küçük bir çocuk veya söyleyip yazdiramiyacak durumda biri ise velisi dogrusunu söyleyip yazdirsin. Erkeklerinizden hazirda olan iki kisiyi sahit de yapin. Sayet iki tane erkek hazirda yoksa, o zaman dogruluguna güvendiginiz sahitlerden bir erkekle iki kadin ki, birisi unutunca, öbürü hatirlatsin, sahitler de çagirildiklarinda kaçinmasinlar; siz yazanlar da az olmus, çok olmus, onu vadesine kadar yazmaktan usanmayin. Bu, Allah katinda adalete daha uygun oldugu gibi; hem sahitlik için daha saglam, hem süpheye düsmemeniz için daha elverislidir. Meger ki, aranizda hemen devredeceginiz bir ticaret olsun, o zaman bunu yazmamanizda sizin için bir sakinca yoktur. Alim satim yaptiginiz vakit de yine sahit tutun. Ayrica ne yazan, ne de sahitlik eden bir zarar görmesin. Eger onlara zarar verirseniz, o iste mutlaka size dokunacak bir günah olur. Üstelik Allah'dan korkun. Allah size ayrintilariyla ögretiyor ve Allah her seyi bilir.
۞ وَإِن كُنتُمْ عَلَىٰ سَفَرٍۢ وَلَمْ تَجِدُواْ كَاتِبًۭا فَرِهَٰنٌۭ مَّقْبُوضَةٌۭ ۖ فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًۭا فَلْيُؤَدِّ ٱلَّذِى ٱؤْتُمِنَ أَمَٰنَتَهُۥ وَلْيَتَّقِ ٱللَّهَ رَبَّهُۥ ۗ وَلَا تَكْتُمُواْ ٱلشَّهَٰدَةَ ۚ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُۥٓ ءَاثِمٌۭ قَلْبُهُۥ ۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌۭ ﴿٢٨٣﴾
Sayet siz sefer üzere olur bir kâtip de bulamazsaniz, o vakit alinmis bir rehin belge yerine geçer. Yok eger birbirinize güveniyorsaniz kendisine güvenilen adam Rabbi olan Allah'dan korksun da üzerindeki emaneti ödesin. Bir de sahitliginizi inkâr edip gizlemeyin, onu kim inkâr ederse mutlaka onun kalbi vebal içindedir. Her ne yaparsaniz Allah onu bilir.
لِّلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ ۗ وَإِن تُبْدُواْ مَا فِىٓ أَنفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُم بِهِ ٱللَّهُ ۖ فَيَغْفِرُ لِمَن يَشَآءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَآءُ ۗ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌ ﴿٢٨٤﴾
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'indir. Siz içinizdekileri açiga vursaniz da gizli tutsaniz da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra diledigini bagislar, diledigine de azab eder. Allah her seye kadirdir.
ءَامَنَ ٱلرَّسُولُ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِۦ وَٱلْمُؤْمِنُونَ ۚ كُلٌّ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَمَلَٰٓئِكَتِهِۦ وَكُتُبِهِۦ وَرُسُلِهِۦ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍۢ مِّن رُّسُلِهِۦ ۚ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۖ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ ٱلْمَصِيرُ ﴿٢٨٥﴾
Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarina ve peygamberlerine iman ettiler. "Biz Allah'in peygamberleri arasinda ayirim yapmayiz, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bagislamani dileriz, dönüs ancak sanadir." dediler.
لَا يُكَلِّفُ ٱللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا ٱكْتَسَبَتْ ۗ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَآ إِن نَّسِينَآ أَوْ أَخْطَأْنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَآ إِصْرًۭا كَمَا حَمَلْتَهُۥ عَلَى ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِۦ ۖ وَٱعْفُ عَنَّا وَٱغْفِرْ لَنَا وَٱرْحَمْنَآ ۚ أَنتَ مَوْلَىٰنَا فَٱنصُرْنَا عَلَى ٱلْقَوْمِ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٢٨٦﴾
Allah hiç kimseye gücünün yeteceginden baska yük yüklemez. Herkesin kazandigi hayir kendisine, yaptigi kötülügün zarari yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eger unuttuk ya da yanildiysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yükledigin gibi agir yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyecegi yükü de yükleme! Bagisla bizi, magfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamiz, kâfir kavimlere karsi yardim et bize.